
Yüce Dost'a
Ramazan Sayar
Peygamberimiz zaman zaman; “Yahudi’nin hani o zehri yok mu? Her damarımın yırtıldığını hissediyorum.” Buyururdu. Bu fani dünyadan göçeceği zamanın yaklaştığını anlamıştı. Uhud şehitlerini ziyaret etti. Defnedildikleri zaman cenaze namazları kılınmamıştı. Cenaze namazlarını kıldı. Safer ayının on dokuzuncu gecesi Medine yakınındaki “Baki” mezarlığına giderek ashabını selamladı. “Yakında biz de yanınızda olacağız.” Dedi. Dönüşünde hastalığı arttı. Hz. Aişe Rasülullah’a: “Vah başım” dedi. Yani başının ağrıdığını söyledi. “Senin değil Aişe, benim “Vah başım” buyurdu. Hastalığı günden güne artmaya devam etti. Buna rağmen mescide gidiyor, namaz kıldırıyordu. Son üç gün iyice ağırlaştı. Hz. Bilal kapıyı çaldı. Yanına geldi. Peygamberimizi mescide davet etti. “Ya Bilal, senin peygamberin canı ile uğraşıyor. Ebu Bekir’e söyle namazı kıldırsın.” Buyurdu. Namazı son üç gün Ebu Bekir kıldırdı.
Çağırın Bilal-i gelsin yanıma
Yükümü yüklettim bindim atıma
Helalim Aişe kızım Fatıma
Ehli Beyt’im size olsun elveda
Çağırın Bilal’i hem sala versin
Ali yuğsun Fazlı suyumu koysun
Ebu Bekir dursun namazım kılsın
Ashaplarım size olsun elveda
Peygamberimiz hiç dünya malı bırakmadı. Hepsini dağıttı. Ev eşyalarını da paylaştırdı. Hz. Fatıma her gün babasını ziyaret ediyordu. Peygamberimizin dünyada kalan tek evladı idi. Bir defasında: “Kim bilir ne acılar çekiyor babacığım?” deyince: “Babanın sevgili kuzusu, bu günden sonra babacığın artık hiç acı çekmeyecek.” cevabını verdi. Hastalığı biraz hafiflemişti ki, mescide giderek Hz. Ebubekir’in arkasında namaz kıldı. Eve dönünce hastalığı daha çok arttı. Haziran ayının sıcak günleriydi. Hastalığı “Humma” olduğundan yanında soğuk bir su kabı vardı. Elini batırır, mübarek yüzünü, başını serinletirdi. Başı Hz. Aişe’nin kucağında idi. Allah-u Teala, Melek-ül Mevt’e (Azrail): “Git Habib’ime selamımı söyle. İzin alarak içeri gir. Ruhunu hoş tut.” Dedi. Bu emir üzerine “Ölüm Meleği” yeryüzüne indi. Yanında birçok melek vardı. Hep birlikte Hz. Aişe’nin odasına geldiler. Ölüm Meleği Azrail, Cebrail’e: “Ey Cebrail, Allah-u Teala bana: “Habib’im Muhammed’in evine izinsiz girme, ruhunu izinsiz alma.” Diye emir buyurdu.” Dedi. Cebrail (as) Ölüm Meleğinden bu sözü işitince: “Her nefis ölümü tadacaktır.” Dedi. Sonra peygamberimizin yanına girdi. Efendimiz Cebrail’i o halde görünce: “Ey Cebrail, seni ağlar görüyorum. Sebebi nedir?” Diye sordu. “Ey Allah’ın Habib’i.” dedi Cebrail. “Nasıl ağlamayayım? Ölüm Meleği kapıda bekliyor. Yanına gelmek için izin istiyor.” Efendimiz de ağladı ve Ölüm Meleğinin içeri girmesine izin verdi. Azrail içeri girdi: “Esselamü aleyke Ya Resulallah.” dedi. Efendimiz: “Ve aleykesselam.” Diyerek selamı aldı ve: “Ey kardeşim Azrail, ziyaretime mi yoksa canımı almaya mı geldin?”diye buyurdu. Azrail: “Ya Muhammed, dilersen ziyaret edeyim, dilersen ruhunu alayım.” Dedi. Peygamberimiz ağladı ve: “Yüce Allah’ı tasdik ederim ki, her nefis ölümü tadacaktır.” Buyurdu. Azrail: “Ya Muhammed, ağlama. Ben sana bir ananın oğluna olan şefkati gibi şefkatliyim. Allah bana yeryüzündeki bütün canlıların canını birden al diye emretse senin mübarek ruhunu kabzetmekten bana daha kolay gelir.” Dedi. Peygamber efendimiz: “Ey Ölüm Meleği kardeşim hoş geldin. Lakin bana mühlet ver. Ashabıma bir kere bakayım. Kızım Fatıma’ya göz atayım. Ciğerparelerim Hasan ve Hüseyin’imi göreyim. Azrail: “Ey Allah’ın Resulü, senin emrine boyun eğerim. Emrin başım üzerine.” Dedi. Sonra Hazreti Ali, Hazreti Hüseyin, Hazreti Hasan ve Hazreti Fatıma bir araya toplanıp ağladılar. Efendimiz onları ağlar görünce, dayanamayıp ağladı. Hazreti Fatıma: “Ey babam sen niçin ağlıyorsun? Dedi. Efendimiz: “Nasıl ağlamayayım? Şurada duran Ölüm Meleği Azrail’dir. Babanın ruhunu almaya geldi.” Buyurdu. “Ey babam.” dedi Hz. Fatıma. “Allah’tan dileğim. Beni de yakın da sana ulaştırmasıdır.” “Ey Fatıma.” dedi efendimiz. “Elbette bana yakında geleceksin.” Sonra peygamberimiz ev halkı ve ashabıyla vedalaştı. Allah Ölüm Meleği’ne emredip: “Git Habib’ime selam söyle ve onu hoş tut. O benim bütün yarattıklarımın en hayırlısıdır.” Dedi. Ölüm Meleği, çok güzel yüzlü, güzel kokulu bir adam kılığında yine geldi. “Esselamü aleyke ey Allah’ın Resulü. İzin ver de içeri gireyim.” Dedi. Hz. Fatıma dışarı çıktı. “Allah sana rahmet etsin ey Arap kardeş, babam kendi canı, kendi nefsi ile uğraşıyor.” Dedi. Efendimiz: “Ya Fatıma, kiminle konuşuyorsun?” Hz. Fatıma: “Bir Arap geldi. İçeri girmek için izin istiyor.” Diye cevap verdi. “O Arap değildir.” Dedi efendimiz. “Evleri yıkıcı, sevenleri birbirinden ayırıcı olan Ölüm Meleği Azrail’dir. Beni dünyadan ahirete alıp gitmek için geldi. Ey Fatıma, kapıyı aç girsin.” Hazreti Fatıma kapıyı açtı. Ölüm Meleği Azrail içeri girdi. “Esselamü aleyke ya Rasulallah.” dedi. Efendimiz: “Ve aleykesselam ey Azrail. Ziyaretime mi yoksa canımı almaya mı geldin?” dedi. Azrail: “Ey Allah’ın Resulü, canınızı almaya geldim. Allah kolaylıkla ruhunuzu almayı emir buyurdu.” Peygamberimiz: “Kardeşim Cebrail nerede?” diye sordu. “Gökyüzünde kaldı. Bütün Melekler senin için O’na taziyede bulunuyorlar.” Peygamberimizin gönlü kederlendi. Gözlerinden iki damla yaş aktı. Azrail: “Ey Allah’ın Resulü, dilerseniz canınızı alayım, dilerseniz istediğiniz kadar yaşayın. Bunda Cenab-ı Hak sizi serbest bıraktı.” Dedi. Peygamberimiz: “Yaşadıktan sonra gelecek emir nedir?” Azrail: “Yine ölümdür.” Dedi. Peygamberimiz: “Bana mühlet ver de, gönlümde olanı kardeşim Cebrail’e bir sorayım.” Azrail: “Emrin başımın üzerine.” dedi. Bir kenara çekilip Cebrail geldikten sonra: “Ey Allah’ın Resulü, mübarek canınla ne haldesin? Peygamberimiz: “Ey kardeşim Cebrail, burada duran Azrail’dir. Ruhumu almaya geldi. Benden niçin ayrılıyorsun?” Cebrail özür diledi. “Ey Allah’ın Resulü seni bu halde görmeye benim gücüm yok ki.” Peygamberimiz: “Benim Rabbim benim için bana ne verdi? Onu bana bildir.” Cebrail: “Ey Muhammed, senin için gökleri açtılar, cenneti donattılar, iri gözlü huriler süslediler. İlk şefaat edecek, ilk cennete girecek sensin, Liva-il Hamd’i (hamd sancağı) elinde tutan sen olacaksın. Atan Âdem senin elinin altında olacak.” Peygamberimiz: “Sorduğum o değildir. Fakir ümmetlerimin hesap günü hali nasıl olur? Onu soruyorum.” Cebrail: “Onlar için hiçbir kaygın olmasın. Senin ümmetin cennete girmeyince, öteki ümmetlere cennet haramdır. Bilmiyor musun ki Yüce Allah: “Ya Muhammed, bütün yaratılmışları senin hürmetine yarattım.” Buyurdu. Sonra Cebrail: “Ya Muhammed, seni nereye gömelim? Cennet-i Ala’ya mı, Sitret-ül Münteha’ya mı?” Peygamberimiz: “Ümmetimi nereye gömüyorsanız oraya gömün. Ümmetimin yanına gömülmek istiyorum.” Cebrail: “Ümmetin yeryüzüne gömülüyor.” Dedi. Peygamberimiz: “O halde beni de yeryüzüne gömün.” Diye cevap verdi. Bu sözleri işiten Hz. Fatıma: “Babacığım, babacığım” diye bağırdı. “Bu ayrılığın buluşması ne zaman? Ben seni kıyamet gününde nerede bulacağım?” Peygamberimiz: “Ey Fatıma, yarın beni hesap mizan yerinde bulursun. Ümmetimin amellerini öğrenip görmek için orada bulunacağım.” Hz. Fatıma: “Eğer babacığım, seni orada bulamazsam ne yapayım?” Peygamberimiz: “Havuz yanında bulursun. Susuz ümmetime su verirken bulursun.” Hz. Fatıma: “Eğer orada da bulamazsam ne yapayım, babacığım?” Diye sordu. Peygamberimiz:m “Beni sırat köprüsü yanında bulursun. Orada ümmetime “Yarabbi selamet ver ve onlara inayet eyle.” Diye dua ederim.” Bundan sonra Azrail peygamberimize cennetin kokusunu koklattı ve “Ey imanı tam olan nefis, Rabbine dön. Sen O’ndan razı, O senden razı olarak.” (Fecir–27,28) ayetini okudu. Peygamberimiz parmağıyla yukarı doğru işaret etti. “Refik-i Ala’ya, Refik-i Ala’ya” (Yüce Dost’a, Yüce Dost’a ) diyerek gözlerini semaya çevirdi ve tertemiz ruhu arş-ı ala’ya uçup gitti. Sonradan Hz. Ali: “Peygamberimize baktım. Dudaklarının titrediğini gördüm. Kulak kabarttım. Dikkat ettim. Son nefesinde “Ümmetim, Ümmetim” diyordu.” Dedi. Hz. Ebubekir, Hz. Aişe’nin odasına gelerek, hazreti peygamberin yüzünü açtı. Gözyaşları arasında: “Memat’ın da hayatın kadar pak ve temiz ya Resulallah” dedi ve “Peygamberler öldükleri yerlere defnolunurlar.” Diyerek Hz. Aişe’nin odasına mezar kazılarak Salı günü akşamı Ravza-i Mutahhara’ya konuldu. Cenaze namazını önce melekler, sonra Ehli-i Beyt’i, ondan sonra da Müslümanlar kıldılar. Yüce peygambere, O’nun Al ve Ashabına sonsuz salât ve selam olsun.
Araya araya bulsam izini
İzinin tozuna sürsem yüzünü
Hak nasip eylese görsem yüzünü
Ya Muhammed canım arzular seni.
Bir mübarek sefer olsa da gitsem
Kâbe yollarında kumlara batsam
Hub cemalin bir kez düşte seyretsem
Ya Muhammed canım arzular seni.
Yunus metheyledi seni dillerde
Dillerde dillerde hem gönüllerde
Ağlaya ağlaya gurbet ellerde
Ya Muhammed canım arzular seni.