
Makber
Ramazan Sayar
Abdülhak Hamit Tarhan; evlenmek istemeyen, kimseleri beğenmeyen genç bir devlet adamı, şair.
Ancak mutluluğu çok genç ve güzel olan Fatma Hanım'da bulur.
Öyle bir sevgi ki bu artık Fatma Hanım'ı kaybetme korkusu başlar.
Edirne'de Nasuhi Bey konağında evlenir. Biricik eşini kaybetmekten öylesine korkuyordu ki! Bu kaygısını hatıralarında şu cümlelerle anlatır.
"Beraber gezerken düşecek diye tutacak oluyordum. Uyurken bir akşam uyanmayacak, ölecek gibi duruyordu. Güldüğü zaman güzelliği uçacak sanıyordum."
Kim bilir belki Tarhan sonunda olacakları önce kalbi ile hissetmişti. Ya da çok sevince böyle bir korku herkesin heybesini dolduruyordu.
u evlilik On'lara bir kız ve bir erkek çocuk getirmişti.
Her şey 1883 yılında başladı. Fatma Hanım ince hastalığa tutulmuştu. Korkuları bir bir dönüyor gibiydi.
Tarhan o sıra Hindistan'ın bombay konsolosluğu tayinini, havasının eşi Fatma Hanım'a iyi gelecek umudu ile kabul etti.
Ancak Fatma Hanım günden güne kötüledi. Üç yıl sonra İstanbul'a dönmeye karar verdiler.
Ne yazık ki, Fatma Hanım'ın kaderinde İstanbul'a varamadan evine dönemeden ölmek vardı. Beyrut'ta Nasuhi bey'in konağında hayatını kaybetti.
Tarhan 40 gün Beyrut'tan ayrılmadı.
Her gün eşinin mezarı başına, ziyarete gitti. İşte bu acı Tarhan'a
"MAKBER"i Yazdırdı.
Tarhan Beyrut'tan İstanbul'a döndü. Altı ay boyunca bir bodrum katında yaşadı. Dışarı çıktı. Doğru Gülhane parkın'a gitti.
Yazdığı MAKBER Şiirini Okudu.
Şair Abdülhak Hamit Tarhan, veremden ölen eşi Fatma Hanım'a olan sevgisini büyük bir acı ve özlemle kaleme aldığı şiirinde neler yazmış şimdi dinleyelim....
MAKBER
Eyvah!.. Ne yer, ne yar kaldı.
Gönlüm dolu ah-ü zar kaldı.
Şimdi buradaydı gitti elden.
Gitti ebede gelip ezelden.
Ben gittim O haksar kaldı.
Bir kuşede tarumar kaldı.
Baki O, enis-i dilden.
Eyvah ! Beyrut'ta bir mezar kaldı.
Çık Fatıma, lahd'den lıyam et.
Yadımdaki halime devam et.
Ketmetme bu razı, söyle bir söz.
Güller gibi meyl-i ibtisam et.
Dağ-ı dile çare bul, meram et.
Bir tatlı bakışla, bir gülüşle,
Eyyam-ı hayatımı tamam et.
Ya Rab, öleyim mi neyleyim ben ?...
Ayrı yaşayım mı sevdiğimden ?..
Verdin bana böyle bir musibet.
Ettin beni düşmen-i muhabbet.
Ya bir kulu sevmiyor musun sen ?...
Ya böyle bir ölüm değil mi erken ?...
Hiç bulmamak üzre gaib ettim.
Mecnun gibi ben O'nu severken.
Her yer karanlık pür-nur o mevki?..
Mağrib mi yoksa makber mi ya Rab !
Ya habgah-ı dilber mi ya Rab ?..
Rüya değil bu ayniyle vaki.
Kabrin çiçekten nir türbe olmuş.
Dönmüş bu türbe bir haclegahe.
Bir haclegahe dönmüşse türben.
Aç koynunu aç maşukanım ben.
Sen öldün, ölüm güzel demektir.
Ölsem yaraşır gamınla her gün.