Ramazan Sayar

Kuşun Nasihati

Ramazan Sayar

Adamın biri bir tarla kuşu avlamış idi. 

Kuş ona: “Beni tuttun ya, ne yapacaksın?” dedi. 

Adam; Kesip yiyeceğim dedi. 

Kuş, “Ben semiz değilim; ne etim var ne budum. Ne seni doyururum ne de bir derdine derman olurum. Gel beni sal, ben de sana üç şey öğreteyim ki, beni yemenden senin için daha hayırlıdır. Ama birini elinde iken, diğerini ağacın dalına konduğumda, sonuncusunu da yükseldiğimde söylerim.” dedi.  

Adam, “Peki söyle bakalım.” Dedi. 

Kuş adamın elinde iken, “Elinden kaçırdığın şeye fazlaca üzülerek kendini helak etme.” Dedi. 

Adam kuşu saldı. 

Kuş uçtu ağacın dalına kondu ve ikinci nasihatini söyledi; “Olmayacak şeylere inanıp bel bağlama.”  

Sonra iyice yükseldi ve adama, “Ey Ademoğlu! Yazık sana, eğer beni kesse idin içimde 90 gram ağırlığında inci bulurdun.” Dedi. 

Adam iyice pişman olup dövünmeye başladı. Sonra kuşa, “Peki üçüncü nasihatini söyle.” Dedi.  

Kuş, “Sen ilk ikisini dinlemedin ki, diğerini söyleyeyim. Sana elinden kaçırdığın şeye fazla üzülme dedim, üzüldün. Olmayacak işe inanma dedim, inandın. Benim içimde nasıl 90 gram inci olur ki bütün tüyüm, et ve kemiğim o kadar gelmez.” Dedi.  

*  *  * 

Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde leylekle ilgili gördüğü bir olayı şöyle anlatır: 

Sofya şehrinde, Çelebi Camii adındaki eski mabedin kurşunlu kubbesi üzerine bir çift leylek yuva yapıp yumurtlamışlardı. Sofya günlerimizin birinde Dabbeoğlu derler bir eşkıya, bu mabedin kubbesine çıkıp, leylek yumurtalarını alıp, yerine iki kara karga yumurtası koyar. Zamanı gelince iki kara karga yumurtadan çıkar. Bunları avdan gelince gören leylek baba hemen dişi leyleğe bir iki kötek vurup, Sofya şehrinde öteye beriye feryat-figan ile dolaşır. Laklakası ile binlerce leyleği haberdar edip, hepsi Çelebi Camiinin kubbesi üzerinde toplanırlar. Bütün şehir bu nedir diye seyre çıktılar. O kadar leylek toplanmıştı ki, caminin üzeri görünmez olmuştu. Her bir leylek karga yavrusuna bakıp “lak lak” ederek güya bir şeyler, bu işe kızdıklarını anlatırlardı. O gün bütün leylekler ne yediler ne içtiler. Leyleklerin laklakasından şehirde huzur kalmadı.  

Sonunda binlerce leylek, karga yavrularına hücum edip kara kargaları yok etiller. Leylek anayı da gagaları ile parça parça ettiler. Herkesin gözü önünde caminin tepesinden ahaliye doğru parçalarını attılar. Leylek babaya bir leylek ana vererek hepsi yuvalarına gittiler. Bütün şehir bu hale şaşırıp kaldılar. Elbette Cenab-ı Hak her şeye bir nizam vermiştir. Melek Ahmet Paşa dahi perişan duruma çare olup, “Derhal eşkıyayı getirin. Hakkından gelelim.” Diye emir vermiş iken “Sabredelim, Allah-u Teala hazretleri adil ve kahhardır.” Diyerek beklemeğe başladık. 

Dabbeoğlu da bir hafta sonra, feci bir şekilde öldü.   

*  *  *   

Hazreti Lokman aleyhisselam oğluna şu hikmetlerde bulunur: 

Ey oğul! Demir ve taş gibi her türlü ağır şeyi taşıdım. Fakat kötü komşudan daha ağır bir şey görmedim. 

Her türlü acıyı tattım, fakat fakirlikten daha acısını tatmadım.  

Bir yere elçi gönderirsen cahili gönderme. Eğer hikmet sahibi bir kimseyi bulamazsan kendin elçi ol. 

Cenazelerde bulun. Zira cenaze sana ahireti hatırlatır.  

Doyduktan sonra yemek yeme. 

Tatlı olma yutulursun, acı olma atılırsın.  

Ey oğul! Allah-u Teala’dan öyle umutlu ol ki azabından emin olma. 

Allah-u Teala’dan öyle kork ki, rahmetinden ümit kesme.

Oğlu sordu: “Ey babacığım. Buna nasıl gücüm yeter? Halbuki benim bir kalbim vardır.” 

Şöyle buyurdu: 

“İşte, müminin böyle bir kalbi vardır. Biriyle ümit eder, biriyle korkar.”  

“Ey Allah’ım beni affet” Duasını çok et zira Allah-u Teala’nın öyle vakitleri vardır ki onda isteyen boş çevrilmez.” 

Tövbeyi geciktirme, zira ölüm ansızın gelir.    

*  *  *     

Horasa’nın Merv şehrinde ve Bağdat’ta yaşayan büyük velilerden ve zamanın hadis alimlerinden Bişr-i Hafi hazretleri Allah’ın kendisine fazlını ve ikramını şöyle anlatır: 

Başı boş dolaşan bir adam idim. Bir gün yolda giderken bir kağıt gördüm. Onu aldım baktım, bir de ne göreyim. Kağıtta besmele-i şerife yazılı idi. Onu temizledim ve cebime koydum. Yanımda da sadece iki dirhemim vardı. Başka da param yoktu. Atara gittim ve o dirhemle misk kokusu aldım ve besmele yazılı kağıda sürdüm. O gece rüyamda bana “Ey Bişr! Bizim ismimizi yoldan kaldırdın ve güzel kokular sürdün. Biz de senin ismini dünyada ve ahirette yüceltip güzelleştireceğiz.” Denildi. İşte Allah’ın fazlından ve ikramından ne olduysa bundan sonra oldu.

Yazarın Diğer Yazıları