Kara Tren
Ramazan Sayar
1915, Osmanlının bir çok cephede savaştığı her türden levazımın gerekli olduğu gibi her şeyden önce de savaşacak askerin mutlaka lazım olduğu yıllardı.
Büyük kayıpların verildiği, gidenlerin geri dönmediği, (Sarılar-Salların Ali (Babamın Amcası) ve resmi şehit dedem Abdülhalim (Sayar) gibi) çoğunun da akibetinin bilinemediği günler.
İnsanımız istasyonlarda sabahlıyor...
Umutla beklenen kara trenler çoğu zaman kara haber getiriyor.
Anaların, bacıların, eşlerin, gözleri ağlamaktan fersiz düşmüş çaresiz bekleyiş içindeler.
Bekledikleri bir defa ölmüş ama o her kara tren gelişinde bir defa daha ölen kadınlarımız, analarımız, bacılarımız, çiçeği burnunda gelinlerimiz...
Yorgun, bitkin ve başı eğik kara tren acı bir çığlık atarak uzaklaşıyor...
İnadına yaşatılmaya çalışılan umutlar, o korkunç bekleyişler bir ağıta dönüşüyor.
Şimdi bu kara tren ağıtını Özhan EREN'in kaleminden dinleyelim:
Kara tren gecikir belki hiç gelmez.
Dağlarda salınır da derdimi bilmez.
Dumanın savurur halim hiç görmez.
Gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez.
Gözüm yolda gönlüm darda.
Ya kendin gel ya da haber yolla.
Duyarım yazmışsın iki satır mektup.
Vermişin trene halini unutup.
Kara Tren gecikir belki hiç gelmez.
Dağlarda salınır da derdimi bilmez.
Dumanın savurur halimi görmez.
Gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez.
Yara bende derman sende.
Ya kendin gel ya da bana gel de.
Duyarım yazmışsın iki satır mektup.
Vermişin Trene halini unutup.
Kara Tren gecikir belki hiç gelmez.
Dağlarda salınır da derdimi bilmez.
Dumanın savurur halimi görmez.
Gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez.