İbrahim Bin Ethem Hazretleri (3)
Ramazan Sayar
İbrahim Bin Ethem Hazretleri Belh şehrinden ayrılırken süt emen bir oğlu kalmıştı. Çocuk büyüdü. Babasının mallarına varis oldu. Fakat bir türlü memnun görünmüyordu. Bir gün annesine merakla sordu. – Ey anacığım. Benim babam yok mudur? Varsa nerededir? Annesi cevap verdi. – Ey oğulcuğum. Senin baban padişah idi. Fakat bir gün aniden kayboldu. Beytullah civarında bulunduğuna dair haberler geldi amma bilemiyorum. Oğlu da: - Ey anacığım. İznin olursa ben babamı bulmaya çalışacağım. Diyerek izin istedi. Annesi memnuniyetle müsaade etti. Bunun üzerine oğlu her tarafa dellallar çıkartıp: - Bu sene hacca gideceklerin kendisine gelmelerini; çünkü bütün masraflarını karşılayacağını… İlan ettirdi. Dört bine yakın Müslüman müracaat etti. Hepsinin masraflarını ödeyerek, yola çıktılar. İbrahim Bin Ethem hazretlerinin oğlu hem hac ve hem de babacığına kavuşmak ümidiyle; yolları, çölleri sevinçten uçarak aşıyordu. Nihayet Beytullah’a ulaştılar. Orada gördüğü yamalı elbiseli kimselere: - Ey Müslümanlar. İbrahim Bin Ethem’i tanıyanınız, göreniniz var mıdır? Diye sordu. Onlarda: o Zat, bizim hocamızdır. Mekke dışındaki dağlardan topladığı odunları sırtıyla getirir satar. Parasıyla ekmek alır. Bizlere dağıtır. Dediler. Oğlu heyecanla gene sordu. – Şimdi nerededir? Her halde dağlara çıkmıştır. Cevabını verdiler. Bunun üzerine oğlu sahraya, dağlara çıktı. Giderken yolda bir ihtiyar gördü. Sırtına ağırca odun yüklenmiş geliyordu. Kendisini takip etti. İhtiyar odunları pazarda sattı. Çokça ekmek alıp, dostlarına ve fakirlere ikram eyledi. Hep beraber yediler ve sonra dostlarıyla birlikte kabeyi tavafa başladılar. tam o sırada güzel yüzlü bir delikanlı karşısında durdu. İbrahim Bin Ethem Hazretleri de o gence dikkatlice bakıyordu. Tavafı bitiren dostları: - Ey Üstadımız. O delikanlıya bu derece dikkatli bakmanızın hikmeti nedir? Dediler. Cevap olarak buyurdu ki: - Ben Belh şehrinden ayrılırken süt emen bir çocuğum kalmıştı. Allah bilir baktığım çocuk O’dur. Buna karşılık oğlu ise: “… Babam beni tanırsa, kaçar…” endişesiyle kendisini belli etmiyordu. Fakat her gün gelip, yıllarca hasret kaldığı babacığını seyretmeye de doyamıyordu. İbrahim Bin ETHEM Hazretleri bir ara dostlarıyla beraber Belh’ten gelen hacıların yanına vardı. Atlas bir çadır ortasında ve yüksek bir kürsü üzerinde oturan oğlunu gördü. Kürsü üzerindeki oğlu Kur’an-ı Kerim okuyordu. “… Mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır…” mealindeki ayeti kerimeyi duydu. Babası bu mübarek kelamı duyunca, geri dönüp gitti. Dostlarından biride gencin yanına yaklaşarak: - Ey oğul nerelisin? Diye sordu.- Belh’liyim.- Baban kimdir* - İbrahim Bin Ethem… – öyle mi? peki babanın yanına niçin gitmiyorsun? Delikanlı iç çekerek cevap verdi. – O’nu ilk defa, ancak dün görebildim. Fakat benden uzaklaşır korkusuyla, kendimi tanıtamadım. O zaman baba dostu dedi ki: - Gel! Beraberce O’nun yanına gidelim. Ve elinden tutup İbrahim Bin Ethem Hazretlerinin huzuruna götürdü. Dostunun maksadı iki sevgiliyi birbirine kavuşturmak, tarafları sevindirmek idi. Hazretin yanına vardıkları zaman oğlu, kendinden geçecek derecede ağladı. Biraz düzeldiği zaman, bunca yıldır hasret kaldığı babacığına selam verdi. Hazreti Şeyh’de oğlunu, hasretle bağrına bastı ve selamını aldı. Sonra sordu.- Ey oğulcuğum. Söyle bana hangi dindensin? Oğlu cevap verdi. – Elhamdülillah İslam dinindenim. Babası hamd etti ve: - Öyle ya, Kur’an-ı Kerim okurken seni dinlemiştim. Allah-ü Teala’ya şükürler olsun. Peki, ilim de tahsil ettin mi? diye tekrar sordu. – Evet, babacığım. Hazreti İbrahim Bin Ethem tekrar, Rabbine hamd etti. Sonra O’nu sinesine çekti ve: - Yarabbi. İmdadıma yetiş. Diye niyaza, yalvarmaya başladı. Etrafındaki dostları merakla sordular: - Ya hazreti Şeyh. Ne oldu niçin yalvarıyorsun? Oğulcuğu ise hiç sesini çıkarmadan duruyordu. İbrahim Bin Ethem hazretleri, soranlara dedi ki: - Ey Dostlarım. Oğlumu bağrıma basınca, şefkat ve sevgisi kalbimde fazlalaştı. Bunun üzerine “Taraf-ı İzzetten” bir ses geldi. – Ey İbrahim! Beni sevdiğini iddia edersin. Fakat benimle birlikte başkaların da ( oğlunu) seviyorsun. Sevgimize ortak katıyorsun. Bu sözleri işitince: (- İzzet ve Celal sahibi olan Allah’ım. İmdadıma yetiş. Eğer oğlumun sevgisi senin sevgini ihmal ettirecekse, ya benim canımı al, ya O’nun.) diye yalvardım. Dedi. Sonra da, kucağındaki evladını göstererek: - İşte görüyorsunuz. Rabbım duamı hemen kabul buyurdu ve oğlum kucağımda ruhunu teslim eyledi. Deyip sözlerini tamamladı. Sonra hep birlikte temiz oğulcuğunun cenaze namazını kıldılar. (Rahmetullahi aleyh)
* * *
Bir gün İbrahim Ethem hazretlerinin hamama gitmesi icabetti. Çıkarken para istediler. – Yanımda para yok. Deyince; - Paran yoksa hamama girmeseydin. Diye azarladılar. Vecde geldi. Bayıldı. Ayıldığı zaman, borcunu ödeyen dostları sordular; - Hayr’ola Hazret. Ne oldun? Cevaben buyurdu ki: - Boş el ile “Şeytan evine” komazlar. “Rahman evine” amelsiz (iyi işler olmadan) nasıl girebiliriz.
* * *
Bir gece “Beyt-i Mukaddeste” Kendini hasıra sarıp sakladı. Müezzinler ve Kayyımlar O’nu görüp de dışarı çıkarmasınlar istiyordu. Gece yarısı bir “Pir” içeri girdi. Mihraba geçip iki rekat namaz kıldı. Arkasında kırk müridi vardı. Namazdan sonra pir mihrabda yüzünü döndü. Kırklardan birisi.- Burada biri var. Bizden değildir. Deyince, hazreti pir gülümsedi ve: - O yabancı değil. Ethem oğludur. Lakin kırk gündür kıldığı namazın tadını bulamaz. Diyerek keramet gösterdi. Bunun üzerine İbrahim Bin Ethem Hazretleri, sabredemeyip meydana çıktı. Pirin huzuruna varıp selam verdi ve: - Allah rızası için bunun sebebini söyle. Diye rica etti. Hazreti Pir de: - Ey Ethem oğlu. Sen kırk gün önce hurma alırken, yere düşen hurmayı da kendinin zannettin. Onu yediğin için, namazın tadını bulamıyorsun. Takvadan yüz fersah uzak düştün. Buyurdu. Hazreti İbrahim Bin Ethem çok teşekkür ederek mescidden ayrıldı. Hiç vakit kaybetmeden hurmacıya ulaştı. Sabah namazından çıkan hurmacı, dükkanı yeni açıyordu. Kırk gün önce yere düşen hurma için helallik dileyen eski Belh padişahının sözlerini işitince; bir feryat kopardı. O da dükkanını dağıtarak devrilerden birisi oldu.