Ramazan Sayar

Hicret

Ramazan Sayar

Hicret deyince ben; peygamberimizin, Hz. Ebubekir’in evine gelerek: “Ya Ebubekir hicret için ilahi emri aldım.” buyurduğunu, birlikte hicret edeceklerini, Hz. Ebubekir’in hazırladığı iki deveden birisinin parasını peygamberimizin ısrarla verdiğini, Hz. Ebubekir’in de almak mecburiyetinde kaldığını hatırlarım. 

Hicret deyince ben; peygamberimizin Mekke’den ayrılırken: “Ey Mekke, bütün dünyada en çok sevdiğim yer senin topraklarındır. Fakat senin evlatların beni senin duvarların içinde huzur içinde bırakmıyorlar.” Buyurduğunu hatırlarım. 

Hicret deyince ben; peygamberimizin, denizde kazaya uğrayan yani alabora olan bir geminin kaptanı gibi, önce bütün Müslümanları Mekke’den Medine’ye gönderdiğini, kendisinin en sonraya kaldığını, bu tehlikeleri tamamen göze aldığını hatırlarım. 

Hicret deyince ben; ilk gününden itibaren yolculuğun akılla, mucizelerle dolu olduğunu, peygamberimizin Hz. Ali’yi yatağına girdirerek, eli silahlı, sopalı gençlerin üzerine “Yasin” okuyup bir avuç kum atarak ayakta uyuttuğunu ve etrafında oyalattığını, Hz. Ebubekir’in evinin arka kapısından çıkarak Medine’nin tersi istikametine Yemen’e doğru yol aldıklarını, Sevr mağarasında üç gün üç gece kaldıklarını hatırlarım.

Hicret deyince ben; peygamberimizin doğum gününün pazartesi günü olduğunu, ilk vahyin gelişinin yani peygamberlik görevinin başlamasının da pazartesi günü, hicretin başlangıç gününün pazartesi ve peygamberimizin ruhunun Yüce Dost’a ulaşmasının da pazartesi olduğunu hatırlarım.  

Hicret deyince ben; peygamberimize Hira mağarasında ilk vahiy olan “”Oku” (Alak–1) emri ve ikinci vahiy “İnsanları uyar.” (Müddessir–2) ayetlerinden sonra durumu Kâbe’de Varaka Bin Nevfel’e anlatınca: “Sen bu ümmetin peygamberi olacaksın. Sana gelen Hz. Musa’ya gelen büyük melektir. Sana yalancı diyecekler, eziyet edecekler, yurdundan çıkaracaklar. Seninle harp edecekler. Ben şayet o günlere yetişirsem sana Allah için yardım ederim.” Sözlerini hatırlarım.  

Hicret deyince ben; Mekke’de kimsesi olmayan gariplerin çektikleri eza ve cefaları, aç ve susuz bırakılmalarını, dövülmelerini, kızgın kumların üzerine yatırılmalarını hatırlarım.  

Hicret deyince ben; Bilal-i Habeşi’nin kızgın kumların üzerinde göğsüne taşlar yığıldığını, bu işkenceler altında bile “Allah birdir, Allah birdir” diye karşılık verdiğini, Ebu Cehil tarafından şehit edilen ilk kadın şehit Hz. Sümeyye’yi hatırlarım. Hz. Amr’ın kumlara yatırılıp bayılıncaya kadar dövüldüğünü, Hz. Habbab’ın kıpkırmızı yanan ateşin üzerine yatırılıp üzerine de bir adamın çıktığını, Hz. Ebu Fukeyhe’nin ayağına ip bağlanıp çakıllarda, sıcak kumlarda sürüklendiğini, Hz. Lübeyne’nin dövülüp dövülüp “Sana acıdığımdan değil yorulduğumdan bırakıyorum.” dendiğini hatırlarım.     

Hicret deyince ben; Mekke’de malını, mülkünü, evini barkını, ana baba yurdunu, din, vicdan hürriyeti ve yaşama hakkı uğruna her şeyini terk ederek Medine’ye göç eden yüce peygamberimizi ve ashabını hatırlarım. 

Hicret deyince ben; gizli gizli Mekke’den ayrılan Müslümanlardan sonra Hz. Ömer’in kılıcını kuşanarak Kâbe’yi tavaf edip: “İşte ben Medine’ye gidiyorum. Analarını ağlatmak, karılarını dul, çocukların yetim bırakmak isteyenler peşime düşsün.” Diyerek bütün müşriklere meydan okuduğunu hatırlarım. 

Hicret deyince ben; Darun Nedve’nin, Allah’ın Resulünü öldürme, zincire vurma, zindana atma ve çöle sürme gibi korkunç kararlarını ve tuzaklarını Cebrail’in (as) haber verdiğini, peygamberimizin de Hz. Ali’yi çağırarak: “Ben Medine’ye gidiyorum. Benim yatağıma yat. Hırkamı üzerine ört, beni yatıyor sansınlar. Sabahleyin şu emanetleri sahiplerine ver.” diyerek ne derece soğukkanlı, üstün zekâlı ve büyük bir peygamber olduğunu ve Hz. Ali’nin de gül bahçesine girer gibi yatağa nasıl yattığını hatırlarım.   

Hicret deyince ben; Şair Baki’nin “Mağaranın içine girdiklerinde Hak Teala’nın emri ile mağaranın kapısına bir çift güvercin gelip yumurta bıraktılar. Örümcek dahi kapının ağzına ağını ördü. Ümeyye Bin Halef denen melun eyi etti. Görmez misin, burada Muhammed (as) doğmadan evvel örümcekler yuva yapmış ve güvercinler yumurtlamış.” dediğini, Hz. Ebubekir’in heyecanla: “Ya Rasulallah, eğilip baksalar bizi görecekler.” demesi üzerine, Yüce Peygamberimizin: “ Korkma, Allah bizimle beraberdir.” Buyurduğunu hatırlarım. Allah’ın Resulü, Hz. Ebubekir’in kucağına başını koymuş uyumuştu. O anda yüzüne gözyaşı damladı. Niçin ağladığını soran peygamberimize: “Ya Rasulallah sizi rahatsız etmemek için direndim ama olmadı ayağımı yılan ısırdı onun acısına dayanamadım.” Dediğini ve Peygamberimizin mübarek ağzının yaşını sürünce acının geçtiğini hatırlarım.

Hicret deyince ben; Medine yolunda Kudeyt denilen yerde Ümmü Mabed ismindeki bir hanımın çadırına misafir olan peygamberimizin, kısır ve hasta olan, sürüye bile katılacak dermanı olmayan koyundan bakraçlar dolusu süt sağdığını, ev halkı ve misafirler içtikten sonra kovayı sütle dolu bırakıp yollarına devam ettiklerini hatırlarım.   

Hicret deyice ben; Süreka’nın, Rasülullah’ı öldürmek için iz sürüp, çöller aşıp atının tökezleyerek bata çıka Rasülullah’a ulaşınca peygamberimizden af dilemesi ve “Emanname” alması, geriden gelenlere: “Ben aradım. Bu tarafta yok, boşuna yorulmayın.” dediğini hatırlarım. 

Hicret deyince ben; Takva Mescidi olarak bilinen Kuba Mescidi inşasında Hz. Peygamber’in bir amele gibi çalıştığını ve Ashabı-ı Kiram’ın samimiyetle: “Sana canımız feda olsun Ya Rasulallah.” dediklerini ve Ben-i Salim yurdunda ilk Cuma namazının kılınıp ve hutbe okunduğunu hatırlarım. 

Hicret deyice ben; Müslümanların müşriklerin zulüm ve baskılarından kurtulduğu, İslam’ın yayılma imkânı bulduğu, İslam yeniliklerinin başladığı böylece Hz. Ömer’in halifeliği zamanında bu muhteşem hicret olayının “Hicri Takvim”in başlangıcı kabul edildiğini hatırlarım.

Yazarın Diğer Yazıları