Ramazan Sayar

Hac İbadeti Ve Hatıralar 5-6

Ramazan Sayar

“Ey bad-ı saba uğrarsa yolun semt-i haremeyn’e 
Ta’zimimi arz eyle, Rasulü’s- Sekaleyne 

“Ey Allah’ın resulü, sana yüz sürmeye, senin şefaatine nail olmaya, sana selam gönderenlerin selamlarını getirmeye geldim.” dedim. Özel duada bulundum. Hacılarımız Medine’de 8 gün kalıyor. Mescid-i Nebevi’de 40 vakit namazı tamamlayıp bu zaman içerisinde ziyaretlerini yapıp ondan sonra ülkelerine dönüyorlar.   

Birkaç gün sonra sabah saat 07.30 da ziyaretler var diye sözlü olarak ve ilan panosunda duyuru yapıldı. Sabah otobüsler otelin arka tarafına sıralandı. Sıraya göre,”şu otobüs bizim gurubu götürebilir.” dedim. Şoföre: “iftah-ıl babe ya seyyar” deyince kapıyı açtı. Elimdeki malzemeleri arkasındaki koltuğa koydum. Benim odadakiler ve eşleri, “ramazan bey bizim otobüs hangisi” diye sorunca ben: “şu otobüse koydum ama kesin değil siz bilirsiniz.” dedim. Gittiler onlarda aynı otobüse eşyalarını koydular. Otobüsler numaralanınca tespitimin doğru çıkması ön koltukta seyahat etmek isteyenlerin arzularını engelledi. Medine’den Cidde’ye gelirken de aynı durumla karşılaşan genç ve dinç hacılarımızdan birisi özellikle şöyle dedi: “pes ettim. Tamam, sana yetişilmeyecek. Ama bu adamlar nasıl buraya oturuyorlar. Bunlara şaşıyorum?” dedi. Ben de: “bunlar benim oda arkadaşlarım. Ben nereye gidersem arkamdan gelirler. Onlar beni takip ederler.” dedim. Tabiî ki bu durumdan yanımdakiler de çok memnun oluyorlardı.  

Uhud dağının önüne vardık. Her kafilenin başkanları veya gurup başkanları hacılarına Uhud savaşını çeşitli yönleriyle anlatıyorlar. Bizim kafileden de 4. gurup başkanı karaman Başyayla Müftüsü İsa Bey, yanıma gelerek; “Ramazan abi, bak ben savaşın çok farklı bir yönünü anlatacağım.” dedi. Ben de: “bu farklı yöne nasıl ulaştın?” dedim. “umre’ye geldiğim zaman araştırdım. Bakalım dikkatini çekecek mi?” dedi. Aldı mikrofonu eline: “değerli hacılarım. Bu savaşın bir özelliği de sahabe arasındaki rekabeti kaldırmasıdır. Her ne kadar kazanan ve kaybeden taraf belli olmasa da Müslümanların şımarmasını önlemiştir. Bundan dolayı gelişen olaylarda da bir hikmet aramak gerekir.” dedi. Anlattıklarını şöyle bir süzgecimden geçirdim. o anda şunlar aklıma geldi. “sizin için şer olanlar belki hayırdır. Hayır, olanlar ise belki de şerdir. Siz bilemezsiniz. En doğrusunu Allah bilir.”  

Hak şerleri hayr eyler 
Arif anı seyir eyler 
Zannetme ki gayr eyler 
Mevla görelim neyler 
Neylerse güzel eyler 
   
Dedim. Uhud şehitlerinin mezarının başında dualarımızı yaptık. Otobüslere bindik. Kaybolanlar aranırken karşımızda ki hurma bahçesi, havuzu, evi dikkatimi çekti. “hacı mevlid hadi şu bahçeye bakalım gelelim.” dedim. Ben biraz hızlı yürüdüm o da arkamdan geliyordu. Bir ses duydum. Arkama baktım hacı mevlid koşarak otobüse gidiyor. Ben de koşarak hurma bahçesine gidiyordum. Hemen geri döndüm otobüse bindim. Gurup başkanımız gülmekten kendini tutamıyor. “Ramazan abi sen o tarafa Mevlid Bey bu tarafa koşuyorsunuz.” amma tuhaf bir manzaraydı deyince. Eşimde: hah iyi oldu. Canıma değsin. Birde sen geç kal da rahatlayayım. Diyerek olaydan memnun kaldığını belirtti ve biraz rahatladı. 

Medine’de ki ziyaretlilerimize devam ediyoruz. Uhud bölgesini gezip Uhud şehitlerini ziyaret ettikten sonra Mescid-i Kıbleteyn’e geldik. İlk mihrabın Bulunduğu yeri kapatmışlar. Pencere yapmışlar yeri belli. Tamamen yeni mihrabın ters istikametinde bulunuyor. Bir an bu mescitte öğle namazının farzının iki rekâtı kılındıktan sonra üçüncü rekâtta kıblenin değişim hareketleri gözümün önüne geldi. Yani: erkeklerin oldukları yerde yürüdü.

Bir gün haddi Hacı Mevlid Osmanlı’nın hatırası olan Medine gar’ına gidelim.” Dedim. Aradık, bulduk. Sanki Anadolu’da ki istasyonlardan bir tanesi idi. ama sessiz ve garipti. Kimsesi yoktu. Boynu bükük oracıkta bekliyordu. Ne bir tren sesi ne de bir siren sesi vardı. Evet, o ses yine olmayacaktı. Çünkü: Osmanlı bu. Nereye gitti ise hizmeti, adaleti, nezaketi, hürmeti götürmüştü. Peygamberimiz rahatsız olmasın diye rayların altına keçe döşetmişti. Ama küffar buna imkân bırakmadı. Yine de Osmanlı’nın o gücü, ihtişamı gözlerimin önüne geldi. Gar’ın yanında Osmanlı cami’si ile birkaç Türk seyyar satıcı vardı. “gar’ın neden kapalı ve bakımsız” olduğunu sordum. Onlarda: “burayı bir firma aldı. Bakımını yapacak. Festival yeri olarak kullanacak. Onun için kapatıldı.” dediler. Medine hurma pazarına geldik. İlk aklıma gelen çocukluğumda ki Konya üzüm pazarı oldu. o kadar bol hurma var ki, herkes durumuna göre hurma bulabilir. Aç olan zorla verdikleri hurmaların tadına bakacağım derken doyabilir. Tüccarın birçoğu Türk, esnafın çoğu da Türkçe biliyor. Kendinizi sanki bir Anadolu pazarında hissediyorsunuz. İstediğiniz hurmayı uygun fiyata pazarlık yaparak alabiliyorsunuz. Otelin önünde devamlı kargo otobüsler durur. Konya huzur evi emekli sekreteri Fadime Hanım eşime: “şu otobüsün şoförü dünürümüz. Eğer hurma göndermek isterseniz gönderin. Güvenilir bir kişi.” demiş. Bunun üzerine ben de şoförü gördüm. Kendimi tanıttım. “ben seni tanıyorum.” deyince, o’da: “ben de seni tanıyorum. Ben Uluırmak dolmuş şoförlerinden Mehmet Ali.” dedi. Kartını ve evinin telefon numarasını verdi. “hac’dan döndüğün gün hurmanı evine kendi özel arabamla teslim ederim.” dedi. Hemen eşimle birlikte hurma pazarına gittik. En güzelinden iki koli hurma aldık. Şoför Mehmet Ali’ye teslim ettik. Adam gerçekten sözünde durdu. Hac’dan döndüğümüz gün hurmamızı evimize getirdi. Demek ki hala insanlık ölmemiş dedim. Kendisine çok çok teşekkür ettim. Allah’tan bol müşteriler diledim.  

Medine’den ayrılma zamanı geldi. Yatsı namazlarımızı kıldık. Peygamberimize veda ziyaretlerimizi yapmak için kafileyle gece saat 01 de Mescid-i nebevi’ye geldik. Ravza-ı Mutahhara’nın önünde son dualarımızı yaptık. Yunus Emre’nin dilinden içimden şöyle dedim: 

Araya araya buldum izini 
İzinin tozuna sürdüm yüzümü 
Hak nasip eyledi gördüm Ravza’nı 
Ya Muhammed canım arzular seni. 

Ramazan metheyledi seni dillerde 
Dillerde dillerde hep gönüllerde. 
Ağlaya ağlaya Konya’lar da
Ya Muhammed canım arzular seni. 

Otele geldik. Otobüslere bindik. Cidde’ye doğru yol almaya başladık. Sabah namazını yol üzerinde bir mescitte kıldık. Cidde’ye geldiğimiz zaman Diyarbakır hac kafilesinin havaalanında beklediğini gördük. Onlar da Türk hava yollarının Konya uçağı ile dönmeyi bekliyorlarmış. Türk hava yolları yetkilileri, Konya da sis olduğunu, henüz uçağın Konya’dan kalkmadığını, biraz sonra havalanacağını, merak edilecek hiç bir şeyin olmadığını, her türlü ihtiyaçlarımızın karşılanacağını söylediler. Akşama kadar Cidde hava alanında bekledik. Gece saat 22.00 de uçak kalktı. Ekranda yükseklik:11 000. ısı:-41.  ineceği havaalanına: 15 dakika. Derken gece saat 01 00 de Konya havaalanına indik. Valizleri aldık otobüsle saat 03 00 de eve geldik. Hava o kadar soğuk ki sanki insanın iliklerine işliyor. Bizi evin önünde ağabeyimin oğlu Şekibe Aksoy ilköğretim okulu müdürü Mustafa Sayar karşıladı. Meğerse akşam saat 08 00 den bu tarafa arabanın içinde bizi bekliyormuş. Çok duygulandım. Valizleri koyduk. Emmi soğukta burada yatılmaz diye evine götürdü.

Yazarın Diğer Yazıları