
Hac-6
Ramazan Sayar
SALI’DAN DEVAM
Bir gün haddi Hacı Mevlid Osmanlı’nın hatırası olan Medine gar’ına gidelim.” Dedim. Aradık, bulduk. Sanki Anadolu’da ki istasyonlardan bir tanesi idi. ama sessiz ve garipti. Kimsesi yoktu. Boynu bükük oracıkta bekliyordu. Ne bir tren sesi ne de bir siren sesi vardı. Evet, o ses yine olmayacaktı. Çünkü: Osmanlı bu. Nereye gitti ise hizmeti, adaleti, nezaketi, hürmeti götürmüştü. Peygamberimiz rahatsız olmasın diye rayların altına keçe döşetmişti. Ama küffar buna imkân bırakmadı. Yine de Osmanlı’nın o gücü, ihtişamı gözlerimin önüne geldi. Gar’ın yanında Osmanlı cami’si ile birkaç Türk seyyar satıcı vardı. “gar’ın neden kapalı ve bakımsız” olduğunu sordum. Onlarda: “burayı bir firma aldı. Bakımını yapacak. Festival yeri olarak kullanacak. Onun için kapatıldı.” dediler. Medine hurma pazarına geldik. İlk aklıma gelen çocukluğumda ki Konya üzüm pazarı oldu. o kadar bol hurma var ki, herkes durumuna göre hurma bulabilir. Aç olan zorla verdikleri hurmaların tadına bakacağım derken doyabilir. Tüccarın birçoğu Türk, esnafın çoğu da Türkçe biliyor. Kendinizi sanki bir Anadolu pazarında hissediyorsunuz. İstediğiniz hurmayı uygun fiyata pazarlık yaparak alabiliyorsunuz. Otelin önünde devamlı kargo otobüsler durur. Konya huzur evi emekli sekreteri Fadime Hanım eşime: “şu otobüsün şoförü dünürümüz. Eğer hurma göndermek isterseniz gönderin. Güvenilir bir kişi.” demiş. Bunun üzerine ben de şoförü gördüm. Kendimi tanıttım. “ben seni tanıyorum.” deyince, o’da: “ben de seni tanıyorum. Ben Uluırmak dolmuş şoförlerinden Mehmet Ali.” dedi. Kartını ve evinin telefon numarasını verdi. “hac’dan döndüğün gün hurmanı evine kendi özel arabamla teslim ederim.” dedi. Hemen eşimle birlikte hurma pazarına gittik. En güzelinden iki koli hurma aldık. Şoför Mehmet Ali’ye teslim ettik. Adam gerçekten sözünde durdu. Hac’dan döndüğümüz gün hurmamızı evimize getirdi. Demek ki hala insanlık ölmemiş dedim. Kendisine çok çok teşekkür ettim. Allah’tan bol müşteriler diledim.
Medine’den ayrılma zamanı geldi. Yatsı namazlarımızı kıldık. Peygamberimize veda ziyaretlerimizi yapmak için kafileyle gece saat 01 de Mescid-i nebevi’ye geldik. Ravza-ı Mutahhara’nın önünde son dualarımızı yaptık. Yunus Emre’nin dilinden içimden şöyle dedim:
Araya araya buldum izini
İzinin tozuna sürdüm yüzümü
Hak nasip eyledi gördüm Ravza’nı
Ya Muhammed canım arzular seni.
Ramazan metheyledi seni dillerde
Dillerde dillerde hep gönüllerde.
Ağlaya ağlaya Konya’lar da
Ya Muhammed canım arzular seni.
Otele geldik. Otobüslere bindik. Cidde’ye doğru yol almaya başladık. Sabah namazını yol üzerinde bir mescitte kıldık. Cidde’ye geldiğimiz zaman Diyarbakır hac kafilesinin havaalanında beklediğini gördük. Onlar da Türk hava yollarının Konya uçağı ile dönmeyi bekliyorlarmış. Türk hava yolları yetkilileri, Konya da sis olduğunu, henüz uçağın Konya’dan kalkmadığını, biraz sonra havalanacağını, merak edilecek hiç bir şeyin olmadığını, her türlü ihtiyaçlarımızın karşılanacağını söylediler. Akşama kadar Cidde hava alanında bekledik. Gece saat 22.00 de uçak kalktı. Ekranda yükseklik:11 000. ısı:-41. ineceği havaalanına: 15 dakika. Derken gece saat 01 00 de Konya havaalanına indik. Valizleri aldık otobüsle saat 03 00 de eve geldik. Hava o kadar soğuk ki sanki insanın iliklerine işliyor. Bizi evin önünde ağabeyimin oğlu Şekibe Aksoy ilköğretim okulu müdürü Mustafa Sayar karşıladı. Meğerse akşam saat 08 00 den bu tarafa arabanın içinde bizi bekliyormuş. Çok duygulandım. Valizleri koyduk. Emmi soğukta burada yatılmaz diye evine götürdü. Kızım Zeynep ve eşi Hürriyet İlköğretim Okulu sınıf öğretmeni Fatma Sayar’da sabaha kadar gelmemizi beklemişler.(kızım Zeynep’e ve Mustafa-Fatma Sayar ailesine çok teşekkür ederim. İş ve aile hayatlarında başarılarının devamını dilerim.) eve vardık. Kahvaltı sohbet derken sabah oldu. Evimize geldik ama kalorifer ve su borularını donmuş bulduk. Birinci kat komşumuz oto gar müdürü Ömer Lütfü Ersöz ve Mustafa Sayar ile hemen sobayı kurduk.(hiçbir zaman komşuluğunu ve yardımlarını esirgemeyen sayın Ömür beye ve bizlere Konya damak tadını tattırdığı için eşi Gülşen hanıma sonsuz şükranlarımı sunarım.) böylece kutsal bir hac yolculuğu da tamamlanmış oldum.
Özellikle, kutsal yolculuğa çıkarken ve dönerken, Mekke de ve Medine de iken her gün telefonla arayıp halimizi hatırımızı sorup bizleri hiç yalnız bırakmayan Giresun Espiye devlet hastanesi acil servis doktoru (Şu anda İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji bölümü asistanı) oğlum Ferhat Sayar’a ve Konya Selçuk Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü mezunu kızım Zeynep Sayar’a şükranlarımı sunar yanaklarından öperim. Çocuklarımın bahtları açık olsun. Hayat boyu başarılar diliyor, Allah’a emanet ediyorum.
Diyanet işleri başkanlığı hac organizasyonu Konya 6. kafile başkanı karaman Sarıveliler Müftüsü Sayın Veysi Bey’e, benim ve eşimin de gurubu olan 4. gurup başkanı Karaman Başyayla Müftüsü Sayın İsa Bey’e, gurup başkanı Kadir hocaya ve diğer gurup başkanları ve hacılarımıza sonsuz şükranlarımı sunarım.
Diyanet işleri başkanlığı hac organizasyonu her geçen yıl daha da güçlenerek devam ediyor. Emeği geçen bütün yetkililere teşekkür ederim.
Hac’dan döndüğümüz zaman oğlum Dr. Ferhat: “baba anlat bakalım hac yolcuğu nasıl geçti?” diye sordu. Ben de: “Cidde havaalanında indik. Başladık beklemeye. Pasaport kontrolleri yapıldı…” diye anlatmaya başladım ki “ tamam, baba bu sana bir on sene gider.” deyince bir hayli gülüştük. Bu hatıralarımı, artık on sene değil kıyamete kadar sürmesi için kaleme aldım. Atalarımız ne demişler? “hatırda kalmaz. Satırda kalır.” SON