
Ela Gözlüm
Ramazan Sayar
Çukurova çok geniş bir alanı kapsar. Ovalar, dağlar, vadiler, uçurumlar birbirleri ile kucaklaşırlar.
Böylesine değişik özellikte bir tabiat yapısı vardır. Her birinin ayrı bir çekiciliği insanı büyüler. Sanki güzellikte birbirleri ile yarışırlar.
İnsanları da tabiatın bu özelliklerine benzemektedir.
Kiminin ocağında et kimininkin de dert kaynar. Kiminin ocağında da hiç bir şey kaynamaz.
Bu sebeple Akdenizden doruklarına kadar çukurova sanat kokar. Verimli topraklarından destanlar fışkırır.
Masallar fışkırır. Çukurovanın ozanı, yazanı çoktur. Onlardan biri de Karacaoğlan.
Bir gün saz elinde, türküler dilinde karaçadırından fırlar çıkar. Gönlü ve gözü uzaklardadır.
Bu büyülü topraklardan uzaklaşıp başka güzeller başka güzellikler arayacaktır.
Gönül ne gezersin sarp kayalarda.
İniver aşağı yola gidelim.
Bir güzel sevmeyle gönül eğlenmez.
Güzeli çok olan ele gidelim.
Diyerek yollara düştü. Yakınlarda sevgilisi "Karaca Kız" vardı. O'na veda etmeyi düşündü. Sevgilinin gözleri yaşlıydı "gitme" diye yalvarmayacaktı. Bunun yararı da yoktu.
Kararı verdi mi dur durak bilmezdi. Yakınlarda ulu bir ardıç vardı. Ona doğru "Karaca Kız" ile birlikte yürüdüler.
Karaca Kız:
"Bir Türkü söyleyip öyle git, bir daha seni ne zaman görürüm, sesini kim bilir ne zaman duyarım." dedi.
Karacaoğlan:
"Ela gözlüm ben bu elden gidersem."
Türküsünü işte o zaman çalıp söyledi.
Şimdi sazın telinden, gönlün dilinden neler çalmış söylemiş birlikte dinleyelim...
Ela gözlüm ben bu elden gidersem.
Zülfü perişanım kal melül melül.
Keremet aklından çıkarma beni.
Ağla göz yaşını sil melül melül.
Yiğit, ey sevdiğim sen seni gözet.
Karayı bağla da beyazı çöz at.
Doldur ver badeyi, bir dahi uzat.
Ayrılık şerbetin ver melül melül.
Elvan çiçekleri takma başına.
Kudret kalemini çekme kaşına.
Beni unutursan doyma yaşına.
Gez benim aşkımla yar melül melül.
Karacaoğlan der ki, ölüp ölünce
Ben de güzel sevdim kendi halimce.
Varıp gurbet ile vasıl olunca.
Dostlardan haberim al melül melül.
Bu türküyü Çanakkale savaşında Erzurum yöresinden bir askerimiz geceleri siperde söylerdi. sadece metreler mesafesinde karşılarında Anzak askerleri her gece beklerdi. Bu güzel türküyü ve güzel sesi anlamasalar bile dinlerlerdi. Ruhlarına kadar işleyen bu türkü ve ses bir gece gelmedi. Bir gece daha o güzel ses ve türkü gelmedi.
Anzaklar bir not yazıp, bir taşa bağlayıp Türklerin siperine attılar ve sordular.
" Ne oldu o güzel sesli asker?"
Cevap şu idi:
" 3 gün önce vurdunuz."