
Ceviz Oynamaya Mı Geldin Odama?
Ramazan Sayar
Bu türkü Kayseri dolaylarında, düğünlerde, bayramlarda, türlü eğlencelerde çok sevilip okunan meşhur bir türküdür. Türkünün hikâyesinin Bünyan ilçesi civarında geçtiği söylenmektedir. Bundan ben diyeyim iki yüz, sen de üç yüz sene kadar önce, Kayseri'nin civar dağları, hatta o ulu Erciyes Dağı, taa zirvelerine kadar ağaçlık, ormanlıktır. Dağlar çamlarla, meşelerle kaplı. İnsanlar şimdi ki gibi, öyle kış geliyor diye pek tasa etmezler. Niye etsinler ki, yazın tarlaları ekip biçer ambarlara doldururlar. Kış gelince de ormanlardan kolayca kesip getirdikleri odunları yakar, gül gibi geçinip giderler. O zamanlar yağ, yoğurt, yumurta da bol. Velhasıl insanlar, bir eli yağda, bir eli balda mutluluk içinde yaşarlar...
Kayseri, adı üstünde "Kayzer" yani "Komutan, Başkumandan" şehridir. Şehrin etrafı bağlarla, bahçelerle dolu. Bugün bile Kayseri'de o bağların kalıntılarını görmek mümkün...
Baylar kışı şehirde geçirdikten sonra yazın mutlaka bağ evine taşınıp, yazı bağlarda geçirirler. Keyfine düşkün olan Kayserililer hala o bağ evlerine gidip eğlenceler düzenlerler... Bu eğlenceler Kayseri ahalisi için vazgeçilmezdir. O alışkanlık bugün de devam etmektedir. Yine o zamanlar Kayseri yöresinde çok fazla ceviz ağacı vardır. İnsanlar çuval çuval ceviz toplayıp kışa saklarlar... Nerede bolluk olursa orada ucuzluk olur, derler ya; Kayseri yöresinde de o zamanlar ceviz çok ucuz...
Kış için toplanan bu cevizler yolların, bellerin, kardan kapandığı o soğuk günlerde gençlerin eğlence aracı olur. Yani insanlar ceviz oynarlar. O yörede ceviz oyununu çoluk, çocuk herkes bilir ve oynar... Kış bastırınca insanlar ne yapsın, ne etsin?... Bir köy odasına toplanırlar. Ocakta kuru odunlar çıtır çıtır yanar. Bir kenarda kahveler pişer, bir kenerda da ya ıhlamur çiçeği ya da kekik çayı kaynatılır. O da güzelce ısınır; gençler sıralanıp otururlar. Okur yazar olanlardan, yaşlıca birisi cenklerden Battal Gazi'nin, Köroğlu'nun maceralarından okur. Din sohbetleri yapılır, köyün ulularına bilinmeyenler sorulup insanlar bilgilenir. Bu sohbetler böyle devam eder. Köy odasının son faslında ise oyun oynanır. İşte bu oyunların en önemlisi, en sık yapılanı da ceviz oyunu. Ceviz oyununu daha çok yirmi ile kırk yaşlarındaki insanlar oynar. Daha yaşlı olanlar da, o oynayanları seyredip gençlik günlerini hatırlar, hayal ederler. Oyun kızıştıkça yaşlılar da zevk alırlar...
Bu oyun için torba torba ceviz getirirler. Oyun bazen öyle uzun sürer ki, sabah ezanı okunduğunda bile oyun devam eder. Bugün cevizlerin hepsini ütülen- kaybeden bazen ertesi gün üç-beş bin ceviz üter- kazanır. Bu oyun böyle devam ederken, bir ehli dil çalıp söyler
"Ağ gelin"den, "Avşar Ağıtları"ndan sıra sıra dizer. Böylesine güzel geçer Kayseri diyarının kışları... İşte böyle bir kış günü, güzel mi güzel, şirin mi şirin bir nazlı kızı, kendisinden yaşça hayli küçük, daha on iki, on üç yaşlarındaki bir çocuğa sözleşmişler. Oğlan da küçük ama yakışıklı, sevimli, cana can katar, toy bir civan. Söz kesilip nişan yüzükleri takıldıktan kısa süre sonra oğlan kızı, kız da oğlanı sık sık görmek ister. Aynı köyden oldukları için zaten birbirlerini yolda belde görüyorlar. Ama daha yakın olmak istiyorlar. Ama bunu kimselere bildiremiyorlar. Kızın nişanlısı çok küçük. Fakat kız onu çok seviyor. Günlerden bir gün kız çok yakın arkadaşı ile haber gönderir. "Bu akşam gizlice gelsin konuşalım." Oğlan da gizlice kızın odasına girer. Girer girmesine ama ne oldu ise o an olur. Oğlan bir anda, belki de heyecandan, belki de nişanlısının güzelliğini daha yakından görmekten dili tutuluverir. Kızın yanında ne çift laf edebilir ne de bir şey söyleyebilir. Kızcağız ne söyleyip ne etti ise oğlanı rahatlatıp konuşturamaz. Ağzından bir söz bile alamaz. Öylece diz dize yan yana otururlar. Bir ara oğlan cebinden cevizleri çıkarıverir. Cevizleri biribirine vurmaya başlar. Sanki gel de ceviz oynayalım der gibi. Halbu ki yetişkin genç kız nişanlısından daha başka davranmasını, tatlı sözler söylemesini beklemektedir. Fakat oğlan genç kızın isteklerini anlayacak, kavrayacak yaşta değildir. Nişanlısını gene gizlice geri gönderen kız çok duygulanır. Bu küçük ve utangaç sevgilisinin ardından sedire oturur. İçinden geldiği gibi türkü söylemeye başlar.
-CEVİZ OYNAMAYA MI GELDİN ODAMA-
Ceviz oynamaya mı geldin odama?
Nişanlın da bu mu derler adama?
Dayanamam senin kara sevdana.
Aman aman olmuyor.
Eş eşini bulmuyor.
Kara da yağız genç oğlan.
Niye gönlün olmuyor?
Aradan kısa bir zaman geçtikten sonra kızın küçücük sevgilisini askere çağırırlar. Bilindiği gibi anadoluda ölen bir çocuğun nüfus kağıdını yeni doğan çocuğa uydurmak adettendir. Köylü için nüfus memuruna gidip tekrar kayıt yeniletmek büyük bir külfettir. İşte kara yağız genç oğlanda böyle bir kadere uğramış. Nişanlısının pek erken askere gidişine üzülen genç kız bu defa da şu beyitlerle dertlerini dile getirir.
Asker bayrağını burca diktiler.
Küçücük yarimi asker ettiler.
Ben doyamadan yarimi alıp gittiler.
Asker oldu yarim gitti kışlaya.
Ben beklerim yarim gelsin sılaya.
Ben ölmeden o yari bana yollaya.
Diyerek çaresizlikler içinde nişanlısının tezkere almasını bekler.