Aşure Günü
Ramazan Sayar
Hicri takvime göre yılın birinci ayı olan Muharrem ayının onuncu günü, Müslümanlar arasında “Aşure Günü “ adıyla değerli bir gün olarak anlaşıla gelmiştir. Aşure gününde, tarih boyunca çok önemli olayların geçtiği rivayet edilir. Mesela; Hazreti Âdem’in (as) tövbesinin kabul edildiği, Hazreti Nuh’un (as) gemisinin “Cudi” dağına oturduğu, Hazreti İbrahim’in (as), ateşten kurtulduğu, Hazreti Musa’nın (as), denizi geçtiği, Şii’lerin de Hazreti Hüseyin’in Kerbela’da şehit edildiği için matem tuttukları gibi.
Peygamber efendimize, peygamberlik gelmeden önceki dönemlerde Kureyş kabilesi Aşure Günü oruç tutarlardı. Peygamberimiz, Medine’ye hicret edince oradaki Yahudi’lerin de Aşure Günü oruç tuttuklarını gördü. Peygamberimiz, niçin oruç tuttuklarını sordu. Yahudiler, Hazreti Musa’nın (as) ve İsrailoğulları’nın bugün hürriyetlerine kavuştuklarını söyleyince, peygamberimiz: “Hazreti Musa’ya hürmet etmeye biz sizden daha layığız.” Buyurarak Aşure Günü oruç tutmuştur. Ashabına da bu orucu tutmalarını tavsiye etmiştir. Peygamberimizin Aşure Günü orucu hakkındaki tavsiyesi; Yahudiler gibi sadece bugün oruç tutmamak için Muharrem ayının onuncu günü öncesi veya sonrasına bir gün ilave ederek veya dokuz, on ve onbirinci günleri olarak üç gün oruç tutmanın uygun olacağını buyurmuştur.
“Aşure Günü on Müslüman’a selam veren, bütün Müslümanlara selam vermiş gibi olur. Bir kimse aşure günü zerre miktar tasaddukta bulunursa Cenab-ı Hak o kimseye Uhud Dağı kadar sevap ihsan eder. Kıyamet günü o sevabı mizana konulur. Sadaka vermekte erken davranın çünkü bela sadakayı geçemez. Kim akrabaları ile küsmüşse Aşure Günü barışsın. Ulu Allah ona Yahya ve İsa peygamberlerin sevaplarını verir. Onlar şahadet parmağı ile orta parmak gibi birbirlerine yakındır. Ramazan orucundan sonra en faziletli oruç Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra kılınan en faziletli namaz da teheccüd (gece) namazıdır. Aşure Günü bütün peygamberlerin oruç tuttuğu gündür. İsterseniz siz de (o günün bir gün evveline veya bir gün sonrasına da ilave ederek) oruç tutun.” Hadisleri Aşure Günü’nün önemini anlatmaktadır.
Avcının birisi Aşure Günü bir geyik avlar. Avcı yaralı geyiği sırtına almış giderken peygamberimiz ile karşılaşır. Geyik peygamberimizi görünce dile gelir: “Ya Resulallah, bugün Aşure Günü, her inananın oruçlu olduğu gibi ben de oruçluyum. Bundan dolayı yavrumu emzirmedim. Avcı eğer müsaade ederse akşam iftar açtıktan sonra yavrumu emzireyim. Beni ondan sonra evine götürsün.” Diye istekte bulunur. Peygamberimiz avcıya: “Bak geyiğin dediğini duydun. Ne dersin?” deyince avcı: “Anam babam size feda olsun Ya Resulallah, siz istersiniz de ben müsaade etmez miyim? Tamamen serbest bırakıyorum.” Deyince geyik sevine sevine yavrusunun yanına gider.
Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb ayları haram aylardır (eşhur-ul hurum). İslamiyet’ten önce bu aylarda Araplar savaşmaz, kan dökmezlerdi. Bol bol eğlenirler, bazen de ayların yerlerini değiştirirler ve savaşa devam ederlerdi. İslamiyet, ayların yerlerinin değiştirilmesini yasaklamıştır.
Muharrem ayının en önemli özelliği, onuncu gününün “Aşure Günü” olması, tarihi bir günün hatırasını canlandırmasıdır. Şöyle ki; Hazreti Âdem’in (as) çocukları çoğalmış, büyük bir kavim haline gelmişti. Ancak Allah inancını kaybetmişler ve putlara tapmaya başlamışlardı. Allah-u Teala bu kavme Hazreti Nuh’u (as) peygamber olarak gönderdi. Yüzyıllarca onları puta tapmayın, Allah’a kulluk edin diye uyardı. Fakat çok az bir topluluk bu sözlere kulak verdi. Artık yola gelmeyeceklerini anlayan Hazreti Nuh (as) Rabbi’ne: “Ben hakikaten mağlubum, benim intikamımı onlardan sen al.” Diye duada bulundu. Allah-u Teala duasını kabul etti ve: “Bizim nezaretimiz altında ve vahyimiz gereğince gemi yap. Zulmedenler hakkında bana dua etme. Çünkü onlar suda boğulacaklardır.” Buyurdu. Hazreti Nuh (as), Cebrail’in (as) gözetiminde gemi yapımına başladı. Bir tavuk kesti. Onun kaburgalarına bakarak üç katlı bir gemi inşa etti. Faydalanılan hayvanların her cinsinden erkek ve dişi olmak üzere birer çifti, aile halkını ve iman edenleri gemiye aldı. Gemiye son olarak kuyruğunda İblis ile birlikte eşek bindi. Gök gürlemeye, şimşekler çakmaya başladı. Adeta göğün kapıları açıldı. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor, sanki yerden su fışkırıyor, gemiyi yukarı doğru kaldırıyordu. Oğlu Yam’ın (Kenan) gemiden inip yukarı doğru tırmandığını gördü. Çağırdı, ikaz etti ama gemiye dönmedi. Biraz sonra suların altında kaldı.
Geminin alt kısmında büyük hayvanlar, orta katta insanlar, üst katta da kuşlar vardı. En az altı ay yetecek kadar erzak depolanmıştı. Yine de her ihtimale karşı oruç tutuluyordu. Receb ayının onuncu günü gemi yüzmeye başladı. Geminin içinde bazı olaylar da oldu. Alt kata bakan görevli: “Ey peygamberim, aşağısı çok kirlendi, ne yapalım? Dedi. Hazreti Nuh (as), filin hortumunu sıktı. Bir domuz çıktı. Bütün pislikleri yemeye başladı. Yine bir şikâyet oldu: “Ey peygamberim, fare gemiyi kemiriyor, gemi su alacak.” dedi. Hazreti Nuh (as), aslanın iki kaşının arasına parmağı ile vurdu. Bir kedi çıktı. Fareyi kontrol altında tuttu. Bu arada İblis de boş durmadı. Gemide kadınlarla erkekler perde ile ayrılmışlardı. Üç dört ay sonra perde aralarından bakışmaya başladılar. Çünkü erkeklerin ve kadınların beraber olmaları yasaklanmıştı. Bunu fırsat bilen İblis, hemen Ham’ın zayıf tarafını gördü ve onu kışkırtmaya başladı. Eşi ile beraber olmasını fitledi. Bunda da başarılı oldu. Ama Ham’ın da yüzü kıpkırmızı kesildi.
Hazreti Nuh’un üç oğlu, eşleri ve çocuklarıyla beraber gemiye binmişlerdi. Toplam diğer müminlerle beraber seksen iki kişi idiler. Ham’ın soyundan siyahlar, Sam’ın soyundan beyazlar, Yafes’in soyundan da sarı renkli insanlar çoğalmaya başladı. Gemi su üstünde dolaşırken Hira Dağı’nın hizasına gelince, bir tabut göründü. Hazreti Nuh, bu tabutun Hazreti Âdem’in (as) tabutu olduğunu anladı ve hemen gemiye aldı. Geminin rotası kuzeye doğru yöneldi. Yol almaya devam etti. Güneşin yüzünü, karanın parçasını görmeden beş ay bitmiş altıncı ayın içindelerdi. Muharrem ayının ilk günleri güneş kendini göstermeye başlamıştı. Hazreti Nuh (as), acaba suyu çekilen kara parçası var mı diye gemiden Karga’yı bıraktı. Karga suyun üstündeki leşleri görünce yemeye daldı, geri dönmedi. Hazreti Nuh (as) sinirlendi. “Bizi bu zor zamanımızda yalnız bıraktın. Eşin de gemide olduğu halde geri dönmedin. İnşallah insanlara alışamazsın.” Diye bedduada bulundu. O gündür bu gündür karga insanlardan uzak yaşıyor, ehlileşemedi. Bu defa Güvercin’i gönderdi. Bir müddet sonra ağzında bir zeytin yaprağı ile geldi. Bunun anlamı, suyu çekilen kara parçası vardı. Gemi güvercinin geldiği yöne devam etti. Bu gün Muharrem ayının onuncu günü idi. Allah emri olarak: “Ey arş, suyunu yut. Ey gök, yağmurunu tut.” Denildi. Su çekildi. İş bitirildi. Gemide “Cudi” dağı üzerinde kararlaştırıldı ve zalimler helak olsun denildi.” (Hud–44) buyurdu. Müminler oruçlu idi. Kilerdeki bütün erzaklar bir araya toplandı. Pişirildi. Oruçlar açıldı. Bu son iftar yemeğinin adına “Aşure” adı verildi. O günden bu güne “Aşure Tatlısı” yapılır. “Aşure Orucu” tutulur. Geçmiş hatıralar canlandırılır, tekrarlanır.