
YOKLUK VE VARLIK
Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı
Mustafa UZUNPOSTALCI
İnsanoğlu baştan bazı şeylere ihtiyaç duyarak hayatını sürdürmek kabiliyetinde yaratılmıştır. Bu ihtiyaçlardan bir kısmını tabiatta hazır olarak bulabilirse de zamanla ihtiyaç duyduğu birçok malzeme ve diğer ihtiyaç maddelerini kendisi üretmek veya başkalarının ürettiği şeyleri elde etmekle sağlayabilir.
Her insan aynı kabiliyette yaratılmış da değildir. Bazı insanlar diğerlerine göre daha üstün akıl, zekâ ve kabiliyete sahiptir. Yapmak istediği iş ve işleri belli bir plân üzerine yapıp yürütür, bazıları da ancak yapılan bu plânları uygulama yeteneğine sahiptir.
Bu da insanların birbirlerine muhtaç olduklarını ve birbirlerine sahip çıkmaları ve birinin diğerini hor görmemesini sağlamaya matuf olduğu anlamına gelir.
Bir kısmı neredeyse doğuştan yönetme kabiliyetindedir; bir kısmı da ancak bir başkası tarafından yönetilirse bazı işleri yapabilir.
Bunun neticesinde şöyle söyleyebiliriz: Kabiliyetli olan ve bunu iyi kullanmasını bilen ve beceren kimseler sadece kendi ihtiyaçlarını değil, aynı zamanda birçok kimseye yetebilecek şeyleri üretebilir veya elde edebilir. Fakat herkes böyle değildir. Çünkü her toplum içinde kendisinin, bırakın her ihtiyacını elde etmesini, günlük ihtiyacını bile elde etmekten aciz pek çok insan vardır.
Durumun böyle olması bir toplumu meydana getiren kimselerin birbirlerine duyacakları ihtiyacı hatırlatır. Böylece o toplum birbirleriye kaynaşmış bir toplum olur; içinde zengin de bulunur, fakir de.
Zenginlik bazen aileden gelen bir özelliği ifade edebilir. Yani her zengin olan kimse kendi çalışması, aklı ve zekâsı ile zengin olmamıştır.
Fakir olan kimse de sadece tembelliği, iş bilmezliği veya teşebbüs noksanlığı sebebiyle fakir değildir.
Bu durumda konuyu şöyle değerlendirebiliriz: Ne zengin olan kimse kendisini göklerde görmeli, ne de fakir olan kimse durumundan utanç duymalıdır. Her ikisi de her şeyden önce insan olduğunun bilince olmalı ve hayatını buna göre sürdürmelidir.
Zengin olan kimse toplum içinde üzerine düşen görevi yerine getirmeli ve zenginliğini başkasının aleyhine kullanmamalı ve toplum içinde üzerine düşen görev ve yükümlülüklerini yerine getirmeye çalışmalıdır. Fakir de zenginlerle kendisini mukayese ederek zenginlere karşı ne bir kin, ne de bir nefret duygusu beslememelidir.
Doğru olan bu olmakla birlikte özellikle de günümüzde zenginler, nedense, zenginliğin verdiği aşırı bir şımarıklık havasında yaşamayı tercih ediyorlar, görüntüsü vermektedirler. Bu da toplumumuz içinde aykırı davranışlara sebep olmaktadır. Dolayısıyla toplumumuz içinde istenmeyen olayların varlığından kaçınamıyoruz. Zenginliğin verdiği şımarıklık toplumun ahengini de bozuyor. Bizim toplumumuzda ister zengin olsun, ister fakir insanımızın bu durumu normal olarak kabul etmesi ve buna göre yaşaması gerekir.
Ama ne yazık ki, günümüzde pek çok zenginimiz fakirlere manevi baskı yapacak kadar kendilerinden geçtiklerini görüyoruz.