Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

Vakıflar Haftası

Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

Geçtiğimiz hafta ‘vakıflar haftası’ idi. Fakat her zaman olduğu gibi, bu hafta da gelip geçti de geçtikten sonra hatırladık. Aslında genel olarak bakıp düşünecek olursak da her konu için durumumuzun aynı olduğunu görürüz. Dikkat edersek nice gün ve haftalar gelip geçmekte ve çoğu zaman da geçtikten sonra hatırlamaktayız. Tabii bu arada hatırlamadığımız nice gün ve haftalarımız da bulunmaktadır.

Gerçi neden böyle olduğunu kendi kendimize soracak olursak, hiç şüphesiz mazeretimiz de kendimize göre hazır gibidir. Sanki geçirdiğimiz günlerimizden daha önemli olan bir düşünce ile o günlerimizi geçirmişiz gibi, kendimizi teselli ederiz. Fakat durumun hiç de bizim düşündüğümüz gibi olmadığı muhakkaktır. Çünkü her şey zamanında yapıldığı takdirde önem kazanır. Zamana bağlı bulunan bir şey zamanı geçtikten sonra yapılırsa değeri kalmaz. Zira zamana bağlı olan bir işin zamanı geçtikten sonra yapılmasının asli değeri olamaz. Ancak buna rağmen durumu hatırlamanın da üzerimizde bir etkisinin olduğunu unutmamalıyız. Meselâ vakte bağlı olan namazlarımızı vaktinde kılmadığımız veya unuttuğumuz için kılamadığımızda vakti çıktıktan sonra kaza etme imkânımız bulunmaktadır. Bu sebeple bundan faydalanmanın da bir sebebi ve geçerliliği vardır. Böylece zamanında yapamadığımız bir ibadeti nasıl sonra kaza edebiliyorsak ve yapamadığımızdan dolayı pişmanlık duyuyorsak, diğer işlerimizde de bir daha yapmamak niyeti ile aynı davranışta bulunmamız yanlış olmasa gerektir. Bütün bunlardan sonra konumuza dönebiliriz.

Vakıfların hiç şüphesiz biz müminlerin hayatında önemli bir yeri bulunmaktadır. Çünkü vakıf yapmak bir ibadet olduğu gibi, bundan faydalanmak da müminler için bir kolaylıktır. Nitekim Allah Kur’ân-ı Kerîm’inde iman ve ibadetlerin arkasından yardımlaşmayı ve ihtiyacı bulunan kimselere yardımda bulunmayı emretmiştir. Kişilere verdiği zenginliğin başkalarıyla paylaşılması emredilmiştir. Nitekim zekât farz olarak ibadetlerin içinde yer alır. Ayrıca ihtiyacı olan kimselerin maddi destekle ihtiyacının karşılanması gerektiğini de bildirir.

Bunun anlamı şudur: Zengin ve fakir aynı toplum içinde yer alır ve böylece bir toplum meydana gelir. Bu durumda her fert içinde yaşadığı toplumun bier ferdi olarak ihtiyaç içinde bulunan fertlerinin ihtiyacını karşılamalıdır.

Çünkü fakir olan bir kimse ihtiyaç içinde iken aynı toplumun zengin olan fertlerinin huzur içinde yaşayamayacağını, Allah’ın kendisine verdiği nimetlerinden başkalarını faydalandırıp faydalandırmadığına göre değerlendirdiğini bilir. Bundan dolayı atalarımız, fakirlere yardım ederken, onların sıkıntıya düşmemeleri için yardım vakıfları kurmuşlardır. Böylece bir taraftan fakirler bu vakıftan faydalanırken manevi eziklik hissetmez, diğer taraftan da vakıfta bulunan kişi onun manevi yönden sevabına ulaşmış olur. Müslümanlara yakışan da budur.

Bu vesile ile şu âyeti de hatırlatmış olalım: “Ancak Mü’minler kardeştir” (el-Hucürât/10). 

Yazarın Diğer Yazıları