Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

İSLÂMDA AİLENİN KONUMU

Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

                                                      

         Zaman zaman İslâm’la ilgili bazı konular gündeme getirilerek üzerinde bilen ve bilmeyen kimselerin konuşmasına ve dolayısıyla da tartışmalara sebep olunduğunu hep gördük ve şahit olduk. Şu geçtiğimiz günlerde de durum tekrar edildi. Yani yine dinimizin günün anlayışına ve uygulamalarına ters düştüğü belirtilen bir konu gündeme getirildi.

         Bir erkeğin karısını dövüp dövemeyeceği tartışma konusu yapıldı ve konu ile ilgisi olan olmayan herkes söze karıştı. Aklına geleni söyledi. Bu arada dinin getirdiği hükümlere baştan karşı olanlar aslında kafasının arkasında sakladığı aleyhteki söylemini de böyle bir durumu fırsat bilerek dile getirmeyi ihmal etmedi.

         Böylece ortaya atılan konu ‘İslâm Dininin kadını her konuda arka plâna attığı ve İslâm’ıın kadını ikinci sınıf bir konumda bulundurduğunu ifade etmek istedi ve hatta etti. Sonunda konunun özellikle de Diyanet İşleri Başkanlığını ilgilendirdiği hatıra getirilerek onun bu konuya bakışının ne olduğu öğrenilmek istendi.

Diyanet İşleri Başkanlığı da konunun üzerinde hassasiyetle durulacağını bildirerek bu konuda bazı istişari toplantıların yapılacağını ve yapılmakta olduğunu ifade etmek suretiyle ilgililerin konunun üzerinde düşünmeleri gerektiğini duyurmuş oldu.  

Tabii bunun da bir sebebi vardı. Çünkü kocanın karısını dövebileceği yetkisinin bir âyette bildirildiği ve âyetn Türkçeye çevrilmesinde ifade edildiği gündeme gelmekte idi. Eh böyle bir durumda da âyetten anlaşılanın doğru olup olmadığı üzerinde durmak gerektiği anlaşılacaktır.

Âyetin Türkçe anlamını vermeden önce aile birliğinin ne ifade ettiği ve bundan maksadın ne olduğu ile kurulan bu birliğin ölünceye kadar sürmesinin arzu edildiği gerçeğine dikkatimizi yöneltelim.

Karı koca birlikteliği olarak kurulan aile zaman içinde doğan çocuklarla birlikte içinde farklı tandans ve anlayışta bulunan bir topluluğun barındığı bir yuva hâline dönüştüğü gerçeği göz ardı edilmemelidir.

Bu açıdan bakıldığında böyle bir topluluğun sıhhatli yürümesi bundan sorumlu bir yetkilinin bulunmasına ve bir yönetici olarak birisinin bu sorumluluğu üstlenmesine ihtiyaç bulunduğu gerçeği ile karşılarız.

İşte İslâm Dini ailede bu sorumluluğu ailenin reisi olarak kabul ettiği ve kurucu lideri olarak gördüğü evin babasına yüklemiş bulunmaktadır.
Geçmişten günümüze doğru baktığımızda gerçekte, aile dışında aileye birinci derecede lüzumlu olan geçimlerini temin edecek parayı kazanıp getiren hep baba olmuştur. Bu sebeple de babanın aile reisi olarak görülmesi hiç yadırganmamış ve her toplumda böyle kabul edilmiştir.

Şurası da unutulmamalıdır: Babanın aile reisi olması ve ailenin her türlü maddi ihtiyacını karşılaması ve bununla birlikte dışarıya karşı sorumluluğu da üstlenerek ailenin reisi kılınması, evin hanımı olan annenin aile içindeki konumunu ortadan kaldırmadığı gibi bulunduğu seviyeyi babanın bulunduğu seviyeden aşağı da indirmez. Çünkü o bir anne olarak evin her şeyinden sorumlu ve babanın bulunmadığı zaman ve saatlerde onun vekili olarak aile içinde yer almaktadır.

Bu konum aynı zamanda, çocukların yetiştirilip hayatlarını sürdürecekleri döneme göre yetiştirilmeleri gibi, gerçek bir sorumluluğu da gerektiren şerefli bir konumdur.

Hz. Peygamber as.’ın “Cennet annelerin ayakları altındadır” şeklinde ifade ettiği annenin makamı onu anne olarak bilen ve çocuklarının baş tacı etmeleri gereğini hatırlatmaktadır.

Dikkat edilirse aile içinde böyle bir mevkiin anneye verilmesi çocukların maddi ihtiyaçlarından önce kendilerini insan olarak tanıyıp tanıtacak noktada bulunan annenin görevi ve aile içindeki yerinin önemine işaret eder. Unutmayalım ki, ahret hayatı dünyada iken kazanılır. Bu da aile içinde annelerin asla aşağılanmaması onun baş tacı olarak değerlendirilmesi gerektiğini bildirir.

Yazarın Diğer Yazıları