
Tahsil Ve Sanayi Hayatımız
Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı
Günümüzde dikkatimizi çeken hususlardan biri de tahsil hayatımız olsa gerektir. Çünkü eskiden, daha doğrusu benim çocukluk yılarımda, mahalleler gezilerek evde mevcut çocuklar tespit edilmeye ve okula gidip gitmedikleri sorulmak suretiyle okula gitmeleri sorgulanırdı. Gitmeyen, daha doğrusu velileri tarafından okula gönderilmeyenler olursa anne ve baba bundan sorumlu tutulurdu.
Tabii o dönemde ilkokulu okumak ve velileri tarafından çocukların bu okullara gönderilmeleri mecburi idi. İlkokullar ise köylerde geç başlar ve erken tatil olur; şehirlerde ise normal süreli ve beş yıl idi. Ayrıca bir de öğretmen okulları vardı, onlar da daha sonraki yıllarda ‘Öğretmen Liseleri’ olmuştu. Buradan mezun olanlar da köy ilkokullarında öğretmenlik görevi yaparlardı.
İlkokuldan sonra tahsil hayatına devam edip Ortaokulda ve Lisede okumak ve Yüksek tahsil yapmak mecburi değil, ihtiyari idi.
Fakat günümüzde ise o dönemlerde olmayan tahsil kurumlarında müthiş bir çoğalma oldu. Bildiğim kadarı ile üniversite seviyesinde fakülte ve yüksek okul olmayan il kalmadı. Dolayısıyla üniversiteler eski dönemin bırakın lise seviyesinde olmayı, bana göre, ortaokul seviyesinde bile bulunmayan sayıda mezun vermeye başladı. Bunlar ise nerede iş bulacaklarını bilemez duruma düştüler.
Bu durumun neden böyle olduğunu kendi kendime düşündüm ve şu neticeye vardım. Günümüzde anne-baba çocuklarını okuturken, ‘benim çocuğum okusun da bir devlet kurumuna kapağı atsın. Ondan sonrası ben sağ, sen selâmet’ düşüncesine daldı. Yani meslek olarak memuriyet, devlet memuru olmak ön plâna çıktı.
Ne ticaret öğrensin de tüccar olsun veya bir iş yapan yerde, yani fabrika, atölye ve benzeri iş yerlerine giderek iş öğrensin de usta olup çalışsın düşüncesi tamamen ortadan kalktı.
Kaldı ki, Lise tahsilinden sonra artık belli bir iş ve sanat öğrensin diye kimse bir fabrikaya, bir ticarethaneye veya bir atölyeye çocuklarını gönderemez. Göndermek istese bile çocuklar buna razı olmazlar. Çünkü çocuk bu yaştan sonra böyle bir işi benimseyemez. Lise tahsilinden sonra bir iş elbisesini giymek ona çok ağır geleceği gibi, anne ve babasına da sıkıntı verir.
Günümüz tahsil hayatına baktığımızda durumun böyle olduğunu görüyoruz. Bir de konuya iş ve işyerleri açısından bakalım.
Ne ticarethaneler ve ne de fabrika ve atölyeler iş yerlerinde çalışarak ticaret ve sanayi işi öğrenecek yeterli eleman bulamadıklarından şikâyet etmektedirler. Liseden sonra bir genç çıraklık elbisesi giyerek işyerlerinde çalışmayı onuruna yediremediği gibi, bu yaş ve tahsilden sonra iş elbisesi giyip gelseler bile böyle bir işe kendilerini verebilmeleri mümkün değildir.
İşte durum böyle iken, bana göre, Allah bu milletin yüzüne baktı da güneyimizde bulunan sınır komşumuz Suriye’de gerçekleşen ihtilâl sebebiyle oradan kaçanlar geçinebilmek için kendilerine bir iş aradılar ve bunu da fabrika, atölye ve işyeri olarak çalışan yerlerde buldular. Bir kısmı da yapabileceği bir alım satım işiyle uğraşmayı yeğlediler. Dolayısıyla iş yerleri işçi buldu, muhacirler ise canlarını kurtarmakla kalmayıp çalışarak geçinmelerini sağladılar.
Bu duruma gelen göçmenlerin olduğu kadar bizim de şükretmemiz gerektiği kanaatindeyim. İş, atölye ve fabrika sahipleri de günümüzde bunlara güvenerek işlerini sürdürdükleri gibi, bugünlere gelmelerini de onlara borçludurlar. Gerisi hariçten gazel okumaktır.