Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

SON OLARAK FAİZ

Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

Birkaç haftadır Toki evlerinin Devlet Bankalarının aracılığı ile satın alınıp alınamayacağı konusu üzerinde durduk. Çünkü satılan bu evleri alacak kimselerin bu bankaların verecekleri kredi ile alabilecekler. Kredi demek de faiz karşılığında alınan para demektir.

Konuya dikkatimizi verdiğimizde, konuya değişik açılardan bakarak fetva verenlerin de vermeyenlerin de bulunduğunu görüyoruz. Fetva verenlerden bazılarının konuya bir malı alacak ve satacak kimselerin aynı aracıyı kendilerine vekil kılabileceği açısından bakarak böyle bir alış verişin caiz olduğu yönünde fetva verdiklerini görmekteyiz.

Bir kimsenin hem alıcının ve hem de satıcının vekili olması ve ikisinin de isteklerini yerine getirmesi mümkündür. Nitekim bunun örneğini bir sebze-meyve komisyoncusunda görmekteyiz. Bir bahçe sahibi kişi yetiştirdiği sebze ve meyveleri bir komisyoncuya getirip ondan bunları satmasını isteyebilir. Komisyoncuyu bir başkası da böyle bir meyve veya sebzeyi satın almasını isteyip onu bu konuda vekil tayin edebilir. Bu durumda komisyoncu her iki tarafın da vekilidir. Dolayısıyla her iki tarafın da vekili olarak alım-satım işlemini gerçekleştirir. Aynı zamanda da sattığı kimseden komisyonunu alabilir.

Ancak Toki evlerinin satımı konusunda böyle bir durum söz konusu değildir. Çünkü evi satan Toki’nin kendisidir ve kur’a ile de hangi evi (daire) kime satacağını kendisi belirlemektedir. Bankalar ise ancak böyle bir evi satın almak isteyen kimselere belli şartlarda kredi vermektedir. Bu evleri kur’a ile satın alacak kimseler de kur’a kendine çıkınca doğruca önceden belirlenmiş bankaya giderek belli nispetteki faiz miktarlarını da ödemek üzere taahhütte bulunduğu miktar yazılmış olan belgeyi imzalamak durumundadır. Böylece borçlanan kişi aldığı kredi karşılığında faiz ödeyecektir. 

Ancak eğer pazarlama işlemi, krediye yetkili kılınan bankaya verilmiş olsaydı ve satın alan kişinin aldığı kredinin faizini satış işlemi karşılığı olarak alsaydı, alan da satan da parayı temin eden de dinimize göre meşru bir işlem yapmış olacaktı.

Diğer taraftan şöyle de düşünülebilir: Katılım Bankalarının yapmakta olduğu işlemler gibi, kredi vermeyi kabul eden veya buna yetkili kılınan Devlet Bankalarına da bu yetki, geçici bir süre için de olsa, verilseydi işlemler hakkında kimse bir şey demeyecekti.

Bence Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu tartışılacak/tartışılan bir fetva vermek yerine bu yönde teşvik edici bir fetva verseydi, herkesin gönlünü ferahlatırdı. Çünkü onun görevi zorlanarak fetva vermek ve bu yönde sıkıntıya girmek değil, iş görenleri dinimize uygun olan şekle yönlendirmek olmalı.

Hz. Peygamber Efendimiz, o dönemde ölçekle alınıp satılan mahsullerde gerçekleşecek faizi tarif ederken buğdayı örnek vermiş ve ‘buğday ölçek ölçeğe, peşin olarak ve aynı miktarda olmak şartıyla alınıp satılabilir. Fazlalık faizdir’ buyurmuş; o günün parası olan altın için de ‘altın altın karşılığında tartı tartıya, peşin olarak alınıp satılabilir, fazlalık ise faizdir’ buyurmuşlardır.

Günümüzde biri çıkıp faize yol bulmak için ‘ben bugün buğday ve benzeri tahılları ölçekle değil, kilo ile alıp satıyorum, binaenaleyh sert buğdaydan yüz kilo verip ziraat buğdayından yüz yirmi kilo alabilirim. Çünkü Efendimiz, faizin tahakkuku için ölçekle satıldığında fazlalığın faiz olduğunu söylemiştir. Ve yine ‘ ben, aynı ağırlıkta olsa da beş tane Cumhuriyet altını verip, karşılığında dört tane Reşat altını alabilirim. Çünkü Efendimiz altın tartıyla alınıp satılması durumunda fazlalığın faiz olacağını’ söylemiştir, diyerek faize cevaz yolu bulmaya çalışırsa bu reddedilir.

Yazarın Diğer Yazıları