
SAVAŞMAK VE SAVAŞTA ÖLMEK
Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı
Bilindiği gibi güney sınırımızda belli bir zamandan beri milletçe bizi rahatsız eden olaylar, savaş şeklinde devam etmektedir. Tabii savaş deyince de aklımıza ilk gelen her türlü savaş alet ve silâhları ile donatılmış, kendilerine uygun biçimde, hareket ederek karşısındakini yenmek veya en azından yıpratarak çekilmesini sağlamak isteyen iki ordunun (silâhlı askerler) varlığı ve savaşmalarıdır.
Bugün bizim Suriye ile durumumuz da böyle değerlendirilmektedir. Aslında biz Suriye’nin karşısında birebir onlarla savaşmak için bulunmuyoruz. Sadece o taraftan bize uzanan ve ulaşan elleri ve zararlarını daha ileri gitmeden önlemek niyetiyle hareket ediyoruz. Fakat böyle olsa da durum savaş ortamı olduğu için hepimizin bildiği üzere ister istemez şehitler de verdik. Allah onların hepsini Cennetinde birleştirsin (Âmin).
Özellikle de durum bu noktaya gelince içimizden bazı çatlak sesler çıkmaya ve uygulamakta olduğumuz savaş taktiklerine dil uzatmaya varan ve kınamaya çalışan çatlak sesler de çıkmaya başladı.
Ne var ki, biz olayı daha fazla yayılmadan bastırmak ve ateşi çıktığı yerde söndürerek işi sona erdirmek isterken, ister istemez savaş ortamında otuzdan fazla askerimizi de şehit verdiğimiz bir gerçektir.
Bunu kendileri için bulunmaz bir fırsat olarak görüp değerlendirmeye çalışan muhalefet ise bizim sınır dışı faaliyetlerimizi yerinde bulmadı ve bu durumu kendisi için bir fırsat olarak görüp değerlendirmeye çalıştı. Karşımızdakilerin davranış ve hareketlerini kınayıp bizim ordumuzu desteklemeleri gerekirken, onları kınayan tek söz etmeden bizim ordumuzun davranışlarını kınamaya yöneldi.
Bu arada şehitlerimizi de istismar eden bir noktada değerlendirdi ve bu durumu iktidara karşı bir olumsuzluk olarak gösterdi. ‘Bizim Suriye’de ne işimiz var? Sınırımız dışına çıkmasaydık böyle şeyler başımıza gelmezdi’ gibi sözleri söylemekten de çekinmedi.
Bizim bir Müslüman olarak bilip iman ettiğimiz hususlardan biri de her insanın bu dünyada belli süreye sahip bir ömrünün bulunduğudur. Ezelde belirlenmiş olan bu ömür artmaz ve eksilmez. Şehit olan askerlerimiz de ömürleri bitmeden ölmüş değildirler. Nitekim Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Sizler, yeryüzünde sefere çıkan veya savaşan kardeşleri hakkında ‘eğer bizim yanımızda kalsalardı ölmezler, öldürülmezlerdi’ diyen kâfirler gibi olmayın… canı veren de alan da Allah’tır. Allah yaptığınız her şeyi hakkıyla görür” (Âl-i İmrân/156).
Bu konuda daha fazla söz söylemeye/konuşmaya yer olmadığını düşünüyor ve ‘Allah şehitlerimize rahmet, aileleri ve milletimize sabır versin, âmin’ diyorum.