
Mürşidimiz Kur'ân Olmalı
Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı
İnanmış bir Müslüman olduğumuzu ve buna uygun bir durumda yaşamamız gerektiğini bazen ve bazı şartlarda unutuveriyor ve inancımızın gereği olan davranışlarımızı sergilemek yerine aklımıza esen veya o gün için güzel görünen bir durumu kendimize seçmeyi uygun buluyoruz. Yaşadığımız o günün şartları değişince de kendimizi veya o şartları bize kabul ettiren kişiler varsa onları, yoksa şartları suçlamaya yöneliyoruz.
Bir taraftan Müslüman olmak ve diğer taraftan da inancımızın gereği olan şartların dışına çıkıp kendi istek ve arzumuz veya nefsimizin bize güzel gösterdiği bir davranışta bulunmamız inancımızla bağdaşmaz.
Nitekim geçen hafta konu ettiğimiz faizli muameleler bunlardan biridir. Bildiğimiz gibi, biz Müslümanlar için faizli muamele yasak ve faiz almak/vermek, yemek de haramdır. Böyle bir muamele yapan kimse bilerek yapıyorsa Allah’ın bu yasağını çiğnemiş olur, bilmiyorsa ilk duyup öğrendiği anda bundan vazgeçip yaptıklarına tövbe ederek, bir daha semtine uğramadan hayatına devam etmesi gerekir.
Yaptığımız bu işleri sonra hatırladığımızda pişman olup bu işi ben nasıl yaptım demenin ise kimseye bir faydası olmayacağını düşünerek baştan kendimize zarar vermeyecek işleri yapmamız akıllı olmamızın bir gereğidir. Şimdi yapıyım da ilerde bundan vazgeçip tövbe ederim düşüncesi ise akıllı bir kimsenin düşüncesi olamaz. Zira hiç kimse ne zaman öleceğini bilmez Onun için önceden bilmiyor ise öğrendiği andan itibaren hemen o işten vazgeçmesi şarttır.
Kaldı ki, elhamdülillâh, hepimiz Müslümanız ve Müslüman bir ülkede yaşıyoruz. Doğduğumuz günden itibaren nasıl yaşamamız gerektiğini nasıl davranırsak bu davranışımızın doğru olacağını biliyor ve yeri geldikçe de birbirimize bildirmekten çekinmiyoruz. Geçici bir heves için böyle bir yasağı işlemek de mazeret olamaz. Bu ve benzeri yasaklar sonradan ortaya çıkmış değildir. Öyle sanıyorum ki, hiçbir okula gitmese bile radyo ve televizyonlardan veya böyle bir iş yaptığı duyulan bir insanın kınandığı zaman bile bu iş ve işlemin yasaklığı bilinir ve bilinmektedir.
Bir Müslüman olarak şu hususu unutmamamız gerekir: Müslümanların hayatları ve yaşayışları da özeldir ve inandıkları İslâm Dininin çizdiği ve belirlediği sınırlar içerisinde yürümek gerekir. Yoksa hem Müslüman olup hem de (keyfe mâ yeşâ’) dilediği gibi, her şeyden bağımsız hayatını sürdürmek akıllı bir davranış gibi görünse de bu ancak kendisini aldatmaktır.
Bir Müslüman belli şartlarda dünyaya gelmiş olduğunu, bu hayatın bir sonu bulunduğunu, gideceği ve devamlı olan âhiret hayatına başlarken dünya hayatında yapmış olduğu işlerden sorumlu tutulacağını ve bu hayatın dünyada kazanılacağını da bilir. Fakat her nedense bazen kendi menfaatini düşünerek bir an gaflete dalar ve kendisinden beklenmeyen bir davranış sergiler. Ne yazık ki bu durum bazen ebedi hayatına yansır ve onu düzenleyici olur. İşte faizle iş yapmak (faiz alıp vermek) da böyle bir davranıştır.
Aslında biz kendimizin kim olduğunu iyi bilmek ve yaşadığımız bu dünyada geçici olarak bulunduğumuzu hatırımızdan çıkarmadan ve gelecekte bizi mutlu olarak yaşayacağımız cennete ulaştıracak istikamette hareket etmemiz gerektiğini unutmamamız gerekir.
Her gün yaşadığımız olaylar ve biz yaşamasak bile yaşayanları gördüğümüz olaylar bizi doğru yola yönlendirmesi gerekirken her nedense başkasının yaşadığı yaramaz olayları kendimiz için yaramaz olmadığını düşünerek, aynı yolda yürümeyi akıllılık olarak değerlendirmekte ve o yoldan hayatımızı sürdürme gayretini devam ettirmekteyiz.
Unutmayalım: Bize doğru yolu gösteren Allah’ın insanlar için yol gösterici olarak indirdiği Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’dir. O da faizin yasak olduğunu haber vermektedir.
Bunun ötesi lâf-ı güzaf (boş söz) tır.