
Misafirleri Uğurlarken
Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı
Bilindiği gibi Ramazan ayı yılda bir aydır. Zamanı gelince gelir, bizlere misafir olur ve günü dolunca da ayrılıp gider. Gelme zamanında onu karşılamaya hazırlanırız. Kendimize mahsus bir takım hazırlıklarla karşılarız ve kendisini memnun etmeye çalışırız. Neticede zamanı gelince yani misafirlik süresi olan bir ayı doldurunca da kendiliğinden ayrılıp gider. Biz de kendinden memnun ve mes’ud olarak ayrıldığımız gibi, aynı zamanda onun da bizden mutlu olarak ayrılıp ayrılmadığını düşünür ve mutlu olarak ayrılmasını yürekten isteriz.
Bu sebeple de misafir olduğu süre içinde özel davranışlarımızı sergilemenin ötesinde arkasından da bizden memnun olarak ayrılmış olmasını bekler ve kendisine dualar ederiz.
Bir de ansızın ve beklenmedik anda gelen bazı misafirler olur. Onlar beklenmedik anda çıkıp gelirler. Beklenmedikleri için de bizim kendilerini karşılamaya ve onları nasıl memnun edebiliriz beklentisine girmeyiz ve onları üzerimizde bir yük ve bir ağırlık olarak görürüz. Nitekim yıllar önce ve beklemediğimiz bir zamanda böyle bir misafir kitlesi ile karşılaştık. Tabii bu misafirlerin kimler olduğu hemen anlaşılmıştır. Fakat yine de söyleyelim ki, bunlar ‘Suriye Göçmenleri’ dediğimiz, aynı dinden olup memleketleri farklı bulunan Suriyeli kardeşlerimizdi.
Bunların kardeşlikleri de ırkları farklı olsa ve farklı devlete mensup bulunsalar da aynı dine mensup olduğumuz kardeşlerimizdi. Dolayısıyla onlarla kardeşliğimiz ırk sebebiyle değil, dinimizin aynı olması sebebiyle idi. Fakat ayrı ırktan olmaları ve uzun zaman ayrı yönetim altında bulunmaları bizleri onları kucaklamamamız konusunda tereddüde sevk etti. Ancak ne var ki, onların başka gidecek yerleri yoktu ve bize yakınlık duymaları ve yardımımıza muhtaç bulunmaları sebebiyle bizim yurdumuza gelmişlerdi.
Biz de onları misafir olarak gördük ve misafir olarak ağırlamaya başlamıştık ki, misafirlik süreleri dolunca da kendi çalışmaları ile kendi geçimlerin sağlayabilmek çabasına düştüler. Bu sebeple de nasıl para kazanabiliriz düşüncesi ve çabaları neticesinde ağır da olsa sanayimizde iş bulabildiler.
Aslında bizim sanayimiz de böyle çalışacak insanlara muhtaç bulunuyordu. Çünkü yerli olan bizler çocuklarımızı masa başında, günlük işlerden yorulmadan para kazanacakları bir meslek peşine düşürüp koşturuyorduk. Dolayısıyla da biz onları ağır iş kollarından biri olan sanayiden uzak tutuyorduk. Okutup masa başı işi bulmalarını daha uygun buluyorduk.
Tabii Allah da onları boş bırakmadı ve aynı zamanda bizim de yüzümüze bakarak kendilerine sanayimizde iş imkânı sağladı. Dolayısıyla da çalışan da çalıştıran da memnun hale gelmişlerdi.
Aslında aramızda din kardeşliği gibi, kutsal bir yakınlığımız da vardı. Bu sebeple durumdan iki taraf da memnun idiler. Ne var ki, bunlardan bir kısmının ayrılması, gidenleri bilmem ama yerli sanayicilerimizi pek memnun etmese gerek. Çünkü yerli kesimimiz ağır işte çalışmaktan değil, masa başında oturarak para kazanmaktan yana bulunuyor. Dolayısıyla Suriyeli kardeşlerimizin ayrılmaları işerin aksamasına sebep olabilir.
Bu sebeple de Suriyelilerin ayrılmaları hepimizi memnun etmese gerek.