Milli Maç Ve İthal Futbolcu
Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı
Perşembe akşamı Milli futbol takımımız İzlanda ile karşılaştı. Konya’mızın yeni ve modern futbol sahasında oynanan maç 1-1 beraberlikle sonuçlandı. Yirminci asrın başlarından itibaren bu güne kadar pek çok milli maç oynadık. Bunların bir kısmını kazandık, bir kısmını da kaybettik. Tabii berabere kaldığımız maçlar da oldu. Maçlar üç neticeli olunca bu neticelerden biriyle karşılaşmamız da normal olmalı. Ancak benim dikkatimi çeken, her geçen yıl değil, her maçta daha iyi neticeler almamız gerekirken veya bizler bu beklentiler içinde olurken, her maçta ya geriye doğru gidiyor veya yerimizde sayıyoruz. Aslında şöyle ifade etmemiz daha doğru olacak sanırım: Rakiplerimiz her maçta bir evvelkinden daha iyiye doğru adım atmış olarak karşımıza çıkıyorlar.
Bilindiği gibi, artık milli maçların dışında hiçbir devlette yalnızca kendi futbolcuları ile maça çıkan takım kalmadı sanıyorum. Özellikle de bizim için böyle bir söz doğru olabilir. Çünkü “Süper Lig” takımlarımızın kadrolarının en az yarısı, “Birinci Lig” takımlarımızın da belki birçoğunun yarısı yabancı futbolculardan oluşmakta. Aynı ismi taşıyan futbolcular eğer bir takımda yer alsa birbirinden nasıl ayırt edeceğimizi düşünüyorum. Çünkü meselâ eskiden böyle bir durumla karşılaşınca birisine “büyük”, diğerine de “küçük” sıfatını ekleyerek birbirinden ayırırdık. Ama bir yabancı ismin başına böyle sıfatların eklenmesi hiç de uygun düşmez.
Asıl söylemek istediğim şu: Biz bu yabancı futbolcuları bizim memleketimizde bize futbol gösterileri sergilesinler diye değil, bizim futbolcularımıza örnek olsunlar, marifetlerini bizim lig maçlarımızda sergilesinler de bizim futbolcularımız da onlardan bazı şeyler öğrensinler; dolayısıyla bizim de futbolumuz ilerlesin niyetiyle transfer, daha doğrusu ithal etmiştik. Fakat ne yazık ki, iş umduğumuz gibi hiç gitmedi. Ya ithal futbolcular bize marifetlerini göstermedi, ya da bizim futbolcularımız onlardan bir şey almadılar. Ancak birbirlerine ayak uydurdukları kesin. Çünkü netice hep aynı olarak devam ediyor. Yani Milli maçlarda yabancılar takımımızda oynamadıklarına göre ve biz de geçen yıldan ve hatta yıllardan farklı olmadığımıza göre demek ki, biz onlardan bir şey almamışız. “Peki lig maçları nasıl?” derseniz, ben onda da bir fark göremiyorum. Yani biz onlara ayak uyduramayınca demek ki, onlar bize ayak uydurdular, yorumunu yapıyorum. “Taraftarlarımızın sevinç yerine nara şeklinde çığlık atmalarına ne dersin?” derseniz, bunun yalnızca taraftar olmanın verdiği bir aşk ve şevk olduğunu düşündüğümü ifade ederim.
Bizim Türkçemizde şöyle bir deyiş vardır: “El, elin eşeğini türkü çığırarak ararmış”. Yabancılar da aynı davranıyor, gibi geliyor.
Bize gelince içimizde bir iş başarmak aşkı olmadıkça bundan fazla bir şey yapmayı beklemek abes olur, diye düşünüyorum. Çünkü “koyunun bulunmadığı yerde keçiye Abdurrahman çelebi” derlermiş. Bu da bizim için avunma sebebidir.