Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

Korona'nın hatırlattıkları

Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

Gözle görülemeyecek kadar küçük ve canlı bir yaratığın verdiği zararlar halen bütün dünyayı meşgul etmektedir. Aslında bu durum insanlığın ve özellikle de kendi insanlarımızın, yani bizim iç dünyamızı da görmemiz açısından dikkat çekici bir noktayı da gözümüzün önüne getirmektedir.

Bilindiği gibi Allah’ımız biz insanları yaratmış ve üzerinde yaşadığımız dünyanın da bizim için geçici olduğunu ve ebedi olan hayattaki yerimizi bu geçici dünyada yapacağımız hareket ve davranışlarımızın belirleyeceğini de bildirmiştir. Davranışlarımızın nasıl olması veya olmaması gerektiğini de hem Peygamberleri ve hem de onlar aracılığı ile gönderdiği kitaplarla duyurmuştur.

Bizim inandığımız din ve bu dinin kitabını gönderdiği peygamberin de son olduğunu dünya âleme bildirmiştir.

Allah’a hamd ederek imanımızı ve bu dinin esaslarına uyacağımızı kabul ettiğimizi her zaman ve zeminde açıkça ilân ettiğimiz halde nedense onlara aynen uymayı pek yerine getirdiğimiz söylenemez.

İnanmamız istenen esaslar öteden beri bildiğimiz gibi, altı maddeden oluşmaktadır. Bunlardan biri de ‘Kaza ve Kader’in Allah’tan olduğu ilkesidir. Yani başımıza ne gelirse, biz nerede ve ne yapacaksak o yapacağımız iş ve amellerin önceden Allah tarafından bilindiği ve bizim için yazılmış olduğudur.

Fakat biz hayatımızda yaptığımız güzel iş ve amelleri kendimizin yaptığını söyleyip buna sahip çıktığımız halde nedense aleyhimize olan ve yapmamamız gereken bir şey yaptığımızda da onu ‘kader’imize yüklemekteyiz. Dolayısıyla bunu yapmak mecburiyetinde olduğumuzu söyleyerek işin içinden çıktığımızı zannetmekteyiz.

Yaşamakta olduğumuz günlerde yaptığımız bazı şeyleri göz önüne getirerek bu noktayı biraz açmak istiyorum. Bilindiği gibi, günümüzde bütün insanlık âlemi olarak bir hastalıkla karşı karşıyayız. Bu hastalığın ne olduğunu, insanlara nasıl geçtiğini bütün dünyada bulunan hekimler herkesin anlayacağı kendi dilinden anlatmaktadırlar. Fakat biz insanlar fert olarak, kendi bildiğimizden ayrılmak istemediğimiz için bu söylenenlere inanmış görünsek de yine bildiğimizi okumaktayız.

Nitekim bu hastalığı yayan bir mikrobun bulunduğunu ve hastalığın bu mikrop aracılığı ile insandan insana geçtiğini ilgili bilim adamları her gün ve saatte söyleyip durmakta ve bundan korunma yollarını da bildirmektedirler.

Fakat kadere inanan bizler bu konuda verilen bilgiye göre değil, ne ve nasıl olduğunu bilmediğimiz kaderimizi ileri sürerek ve onu suçlayarak istediğimiz gibi yaşamaya devam etmekteyiz.

Böylece eğer biz de hastalanırsak bunun suçunu bu hastalığı bulaştıran mikroba ve kaderimize bağlamaktayız. Nitekim bize her gün ve her saat bu hastalığın bize bulaşmaması için nasıl hareket etmemiz gerektiği yetkililerce duyurulduğu halde, biz ‘bize bir şey olmaz’ diyerek ve olacaksa onu da kaderimize yükleyerek işin içinden çıkmaya ve bildiğimiz gibi, nefsimizin istediği doğrultusunda hareket etmekteyiz.

Eğer hastalanırsak onu da ‘Allah’ın takdiri böyleymiş’ diyerek ve kaderimizi suçlayarak güya işin içinden çıkıyor ve kaderimizi suçluyoruz. Bu da bizim kader anlayışımız ve inancımızın doğru olmadığını göstermektedir.

Bu sebeple gelecek yazımızda konuyu bu noktadan ele alarak değerlendirmeye çalışalım. İnşaallah.

Yazarın Diğer Yazıları