
Kıssa'dan hisse almak
Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı
Kıssa, Arapça bir isim olup Türkçemize de oradan geçmiştir. Türkçede hikâye, masal, destan, anlamlı fıkra gibi manalarda kullanılmaktadır. Aslında tarihte geçmiş bir olayın günümüze nakledilmekle hikâye gibi anlatıma sahip olması anlamında değerlendirilmektedir. İşte bir olayın vukuundan sonraki bir zamanda anlatılması o olay için bir hikâye özelliği taşımaktadır. Dolayısıyla bu da zamanla kıssa özelliğini kaybederek bir nevi hikâye olmaktadır. Diğer bir ifade ile bir olay daha sonraki zamanlarda anlatılmaya başlayınca tarihi bir olay olmaktan çıkıp kendisinden ibret veya örnek alınacak bir kıssa ve hikâyeye dönüşmektedir.
Bilindiği gibi, Kitabımız olan Kur’ân-ı Kerîm’de de yeri geldikçe geçmiş peygamberlerle onların gönderildiği topluluklar arasında geçen veya doğrudan topluluklar arasında vuku bulan olaylar nakledilmektedir.
Ne var ki, bunlar sonraki topluluklar için bir hikâye olsun diye değil de sonraki toplumlar bunları okuyarak kendi dönemlerinde bunlardan faydalansınlar ve iyi olan yönünden örnek alsınlar; olumsuz yönlerinden de ibret alarak bu tür davranışlardan sakınsınlar diye nakledilen bu olaylar ne yazık ki, sonraki dönemlerde birer hikâye özelliğinde kalmışlardır.
Yani insanoğlu, günümüzde de olduğu gibi, hep kendisinin doğru davrandığını ve ister geçmişte olsun, ister kendi zamanında olsun daima iyi davranışta bulunduğunu kabul ederek hareket etmiş ve kıssalardan ibret veya örnek almayı bir tarafa itmiştir.
Dolayısıyla geçmişte olan ve vukuundan sonra yaşayan insanlar için de nakledilmiş bulunan bu kıssalar artık birer kıssa özelliği taşımak yerine birer hikâye olarak dinlenilip geçiştirilmiştir.
Durum günümüzde de farklı değildir. Nitekim Hz. Yusuf (as.)’la kardeşleri arasında geçen olay bir hikâye olarak anlatılır ve dinlenir. Olaya Yusuf açısından bakıldığında davranışları takdirle karşılanıp kardeşlerine karşı bir öfke veya nefret uyanırken, kardeşleri açısından da bakıldığında insanların kendi kardeşlerine karşı nasıl bir haksız davranışta bulunmuş olduklarından ve onlara karşı nefret duygusuna kapılmaktan öteye gitmez. Çoğu zaman da anlatılan bu hikâye uzun kış gecelerinin canlı bir şekilde geçmesinden öte her hangi bir katkı sağlamaz.
Tabii bunlar birer hikâye olarak dinlenip geçilsin diye değil, olayların olumsuz yönlerinden ibret alınsın ve olumlu yönlerindeki davranış ve karşılaşmalardan örnek alınsın diye Kur’ân-ı Kerîm’de anlatılmıştır. Aslında anlatılan kıssalar o olaylardan sonra yaşayan insanlar ve insanlardan oluşan toplumlar için birer ibret vesikasıdır.
Nitekim bizim dilimizde şöyle güzel bir deyiş de bulunmaktadır: Kıssadan hisse almak. Bunun yorumuna gelince şöyle denir: Tarihi tekerrürden ibaret sayarlar; hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi? Birçok olay bazen aynı zaman diliminde ve bazen de farklı zamanlarda vuku bulmuş olsa da her olay olduğu dönemle hatırlanmaktadır. Fakat bu olaydan sonra yaşayan insanlar için ne bir ibret vesilesi ne de bir uygulama özelliği kazanabilmektedir. Durum geçmişte böyle olduğu gibi, yirmi birinci asra girmiş olan bizim dönemimizde de öyledir.
Benzer olaylar ve hatta tıpkıbasım olaylar yine vuku bulmuş ve bulmaktadır ve insanlarımız bu olayları hiç değerlendirip kullanmadan kendilerinden sonra yaşayacak insanlara devretmektedirler. Yani olaylar, dolayısıyla tarih tekerrürü etmiş ve etmektedir. Bundan sonra da tekerrür etmeyeceğine dair bir değer ve bilgi bulunmamaktadır.
Sizi bilmem ama bence tekerrür edecek ve herkes yine kendisinin en akıllı ve en düşünceli kimse olduğuna inanarak herkesi kendi dediğini yapmaya davet edecektir.