Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

Hz. Peygamber'in Doğum Günü

Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

Hazreti Peygamber (as.) Efendimiz bu gecede dünyayı teşrif etmişlerdi. Bundan dolayı bu geceye ‘Mevlid’ yani doğum gecesi denir. Arapça bir kelime olan ‘Mevlid’, doğum yeri ve doğum zamanı demek olmakla birlikte aynı zamanda da doğum demektir. Bundan dolayı da bu gece, yani ay takvimine göre, Muharrem ayının on birinci gününü on ikinci gününe bağlayan geceye ki, bu yıl bu Pazar gününü, pazartesiye bağlayan gecedir. Mevlid gecesi yani Hz. Peygamber as. Efendimizin dünyayı teşrif ettikleri (doğdukları) gece veya günümüzdeki ifadesiyle ‘Mevlid Kandili’dir.

Mevlid kandili denmesinin sebebi de öteden beri memleketimizde kutlanan bu gecede kandiller yakılarak sevinç gösterilerinde bulunulmasından dolayıdır. Nitekim bizim çocukluğumuzda da kâğıt fenerlere mum takılarak yakılır ve sokaklarda yerleştirilen iplere bağlanarak çocuklar arasında bir nevi şenlik havası yaşanırdı.

Bilindiği gibi Allah Teâlâ Biz insanları yaratınca bizim kim olduğumuzu ve niçin yaratılmış bulunduğumuzu bildirmek ve aynı zamanda dünya hayatımızın geçici ve imtihan edilme yeri olduğunu bildirmek üzere zaman içinde peygamberler göndermiştir. Bu peygamberlerin ömürleri de bir insan olmaları sebebiyle tabiatıyla bir ömür boyu sürmüştür. Ne var ki, Allah biz kullarına olan lütfu sebebiyle bu peygamberlerle birlikte ve yeni bir peygamber gönderinceye kadar geçerli olmak üzere kitaplar da göndermiştir.

Bizim Peygamber as. Efendimizin son peygamber olması sebebiyle onunla birlikte Allah tarafından gönderilen kitap, Kur’ân-ı Kerîm de son ilâhi kitap olmuştur. İşte bizim dünya ve âhiret   hayatımızı düzenleyen hükümleri taşıyan kitabımız bu ilâhi kitaptır.

Bir Müslüman olarak her birimizin evinde bu kitabın bulunduğundan asla şüphem yoktur. En güzel ve işlemeli süslü torbalar içinde evimizin en yüksek, mutena köşesinde yer verildiğinden de eminim. Dikkat edilirse böyle davranışımız hiç şüphesiz, ona karşı saygı ve hürmet beslediğimizin bir işareti ve ifadesidir. Ancak bu tarz bir hürmet zahiri bir hürmetten ibarettir. Ona gerçek anlamda hürmet ise onu okuyarak anlamak ve bizden istenen şeyleri yapmak ve yasaklanmış olan şeylerden de uzak durmaktır.

Ne var ki, Allah’ın indirdiği ve bir Peygamber aracılığı ile insanlara zaman içinde ulaştırdığı bütün ilâhi kitaplar ve özellikle de Kur’ân-ı Kerîm, günümüzde evlerimizin en güzel, süslü torbalar içinde, fakat ağzı bağlı olarak raflarda yerini almış bulunmaktadır. Ne yazık ki, bu davranış evlerde yüksekçe yerlerde asılı durarak, dokunulmadan saygı duyulsun diye gönderilmiş anlamı taşımaktadır. Böyle davranışımız Kitabın indiriliş sebebini ve ne dediğini, Allah’ın bizden nasıl bir davranış ve yaşayış beklediğini öğrenmeye yönelmeden, sadece kitabın kendisine karşı duyulan bir saygı ve ihtiram gösterisini inancımız ve Müslümanlığımız açısından yeterli bulmaktayız.

Gerçi bir Müslüman Türk Milleti olarak öteden beri Kur’ân okumasını ve imkân dâhilinde de onu ezberlemesini gerçekleştirsin diye çocuklarımızı Kur’ân okumaya ve hatta ezberlemek suretiyle hâfızlığa teşvik ediyor olsak da asıl maksada yine de ulaşmış olamıyoruz. Çünkü esas olan ve bizden istenip yapmamız beklenen, onun getirdiği hükümleri ve bize yönelik emir ve yasakları öğrenmemiz ve onlara uygun olarak hareket edip hayatımızı ona göre sürdürerek yaşamamız ve mutlu sona ulaşmamızdır. Diğer bir ifade ile Allah tarafından Hz. Peygamber (as) aracılığı ile bize ulaştırılmış bulunan Allah’ın Kitabı Kur’ân-ı Kerîm’in asıl iniş sebebinin onun emir ve yasaklarına uymamız olduğunudur.

Böyle kutsal saydığımız gün ve geceleri yaşamamız, bize geçirdiğimiz gün ve geceleri nasıl geçirdiğimizi hatırlatıp kim olduğumuzu ve bu dünyada niçin bulunduğumuzu hatırlayarak kalan ömrümüze bir çeki-düzen vermemiz gerekir. Hiç olmazsa bugünden itibaren hayatımızı yaratılış maksadımıza uygun hâle getirmemiz birinci görevimiz olmalıdır, diye düşünüyor ve bütün okuyucularımızın mübarek Mevlid Kandillerini kutluyorum.

Yazarın Diğer Yazıları