Hata Ve Günah
Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı
Bir insan olarak günlük hayatımızı yaşarken bazen bilerek ve bazen de bilmeden ve istemeden bir takım hatalar yaptığımız bir gerçektir. Zaten hata dediğimiz olay, istemeden ve kasıt olmaksızın yaptığımız işlerdir. Bilindiği gibi toplu olarak yaşayan insan içinde bulunduğu toplumun kendisinden beklenen davranışların ne olduğunu ve gerek söz söylerken ve gerek bir iş yaparken nasıl davranması gerektiğini belirleyen ve uyulması gereken şeyleri önceden belirler. Bu da ya o toplumun ortaya koyduğu kanun kuralları veya dinin koyduğu inanç ve birlikte yaşama kurallarıdır.
Tabii ki, toplum içinde bir uyumsuzluk olmasın ve birlikte yaşayan kişilerin birinin diğerini rahatsız etmesin diye uyulması gereken kurallar önceden belirlenmiş bulunmaktadır. Bu kurallar kanun ve nizamların yanında toplum içinde gelişen ve dinden kaynaklanan edep kurallarıdır. Kanunlar ya toplu olarak yaşayan insanların aynı inanca sahip oldukları dinden ortaya çıkar veya zaman içinde yapılan uygulamalara göre toplumun içinde oluşan kesin uygulamalar şeklinde gelişir ve mutlak uyulması gereken kurallar haline dönüşür.
Tabii olarak ortaya çıkarılan ve uyulması mecburi olan kuralların yer aldığı kanun ve onun içerdiği kurallara uyma mecburiyeti toplumun bütün fertleri için gerekli ve zaruri bulunmaktadır. Aksi halde her kafadan bir ses çıkan bir toplum olarak o cemiyette bir huzur ortamı kalmaz ve sağlanamaz. Bu durumda o toplumda huzurunu sağlatacak olan kanundur ve bu kanunun uygulanmasıdır.
Ancak bir toplumda uygulanan kanun hükümleri o toplumda uygulanırken toplum içinde kendiliğinden doğan bir de örf ve âdetler vardır. Bu da birlikte yaşamanın ortaya çıkardığı edep kurallarıdır. Bunlar kanun kuvvetinde olmasa da toplum içinde hep birlikte uyulma ve uygulama birliği doğurur. İşte bunlar toplum içinde gelişen örf ve âdetlerdir. Unutmayalım ki, toplumun birlikte ve huzur içinde yaşamasını sağlayan örf ve âdet kurallarıdır.
Bu kurallara uymak ise kanun gücünü gerektirmez. Bu toplum içinde doğan bir örf ve âdetten doğup yayılır. Bundan dolayı bu kurallara uymak için kanun kuvveti gerekmez. Toplum içinde doğacak ayıplama ve yapanın toplum tarafından kınanması o kuralı uygulatmak için yeterlidir.
Bilindiği gibi, bir toplum içinde yaşayan fertlerin inançlarını birleştiren din de o toplum içinde en sağlam bir şekilde birlik ve beraberliği sağlayan en büyük manevi ve güçlü bir duygudur. Bu sebeple aynı dine mensup olan topluluklarda yanlış yapma olayları sık görülmez. Çünkü aynı dine inanan kişiler kendisini düşündükleri kadar başkalarını da aynı derecede düşünürler.
Bu durumda örf ve âdete uymayan kişi kınanır; fakat dinin hükümlerine uymayan kişi ise sadece kınanmakla kalmaz Allah’a karşı bir iş yaptığından dolayı bir günah kazanmış olur ki, bu da onun asla olmasını istemediği bir sonuçtur.
Buradan ortaya çıkan hüküm ise günlük hayatımızda bu hususlarda uyanık olmamız gerektiği ve davranışlarımızı daima kontrol altında bulundurma mecburiyetinde olduğumuzdur.