Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

Haddini bilmek

Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

İnsana yakışan davranışların başında içinde yaşadığı toplum, cemiyet ve her hangi bir toplantıda haddini bilmek gelir. Arapça bir kelime olan ‘had’ sınır, kenar, uç, son gibi anlamlara gelir. Ayrıca kişinin işlediği bazı suçlar için verilen cezaya da aynı ifade kullanılır. Meselâ yapılan hırsızlığın değerine göre verilen cezaya da ‘hadd-i sirkat’ denir ki, hırsızlığın cezası demektir. Kendisinin içtimai durumunu aşan bir davranışı görülen kimse için ‘haddini bilmez’ denir. Buna karşılık ‘haddini bildirmek’ tabiri de kullanılır.

İnsanoğlu içinde yaşadığı toplumda işgal etmekte olduğu bir yerde duramayıp da daha üst seviyede imiş gibi davranması da toplumda kabul görmeyen davranışlardandır. Böyle kimselere ‘haddini bilmez’ veya böyle davranışlara karşı da o kimse için ‘haddini bildirmek gerekir’ diyerek düşünülen bir davranışı ona göstermek için de söylenir.

Hiç şüphe yok ki, bir toplum içinde kişinin kendisinin hangi seviyede olduğunu bilmesi oturup kalkmasından tutun da her türlü davranışlarına ve konuşmasına varıncaya kadar pek çok konuda ortama göre davranması sosyal bir davranış demektir. Meselâ babasının kendi akranı ile bulunduğu bir yerde konuşurken bir dinleyici pozisyonunda bulunan çocuğun, konuşan kimselerin sözleri üzerinde fikir beyan etmeye kalkması haddini bilmemek demek olur. Eğer böyle bir davranış sergilerse en azından ayıplanır ve bu konuda sadece dinlemesi gerektiği hatırlatılır. Tabii bu bir çocuğun yaptığı ve henüz toplum içindeki yerine bilememekten kaynaklanan bir davranıştır.

Kim olursa olsun herkes, içinde bulunduğu toplumdaki yerini bilmeli ve ona göre davranmalıdır. Bu konu çocuklar için geçerli olduğu kadar, toplum içinde yer alan herkes için de geçerlidir. Meselâ doktorlardan oluşan bir toplulukta bulunan doktor olmayan bir kimse orada sadece dinleyici olabilir ve konuşulanlara bir ilâvede bulunamaz veya konuşmaları yorumlayamaz. Bu durum büyükler için de geçerlidir.

Fakat nedense günümüzde toplum içindeki yerini bilemeyen, takdir edemeyen ve her şeyi de bildiğini zanneden kimselerle çok ve sık karşılaşmaktayız.

Nitekim birkaç gün önce bir Üniversitede görevli akademisyen, İmam-Hatip Okulları hakkında beklenmedik bir değerlendirmede bulunmuş. Tabii bu düşüncesi herkes tarafından da duyulmuş bulunmaktadır. İmam-Hatip (Okullarından) Liselerinden mezun olanların çoğunun o okullara uygun olarak çıkmadıklarından bahsetmiş ve mezunları hakkında ağza alınmayacak ifadelerde bulunmuş. Tabii haddini aşmış. Sınırını bilememiş. Bu durumda (hangi okuldan mezun olduysa) asıl mezun olduğu okula ihanet eden o olmuş bulunmaktadır.

İlk olarak l95l yılında açılan İmam-Hatip Okulları (günümüzde İmam-Hatip Liseleri) bu güne kadar hem sayıları artarak, hem de mezunlarının memleket hizmetlerinde başarılı olmaları aleyhinde olanların dünyalarını karartmıştır. Bu sebeple de mezunları kıskanılmıştır. Günümüzde bu durumun en güzel örneği Halen Devlet Başkanımızın da İmam-Hatip Lisesi mezunu olmasıdır.

Bu sebeple zannediyorum ki, İmam Hatiplilerin aleyhinde bulunan bu şahıs da bu noktadan hareket etmiş ve kendisi hakkında söyleyemediği sözleri mezun olduğu okulları alet ederek söylemek istemiştir. Bu da kıskançlığından kaynaklanmış olmalıdır. Yahut da kendisi meşhur olmak arzusundadır. Yani atmış olduğu çamurla meşhur olmak, daha sonraki yıllarda da böyle anılmak istemiştir.

Allah bizleri böyle durumlara düşmekten korusun, Âmin.

Yazarın Diğer Yazıları