Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

Göçmenler

Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

Son günlerde memleketimize gelen göçmenler hakkında herkes bir şeyler söylemekte ve onların memleketimize gelmelerinden duydukları rahatsızlıkları dile getirmektedirler. Daha önce de Suriye’den gelen göçmenlere aynı şekilde davranılmış ve hâlâ da karşı olanlar bu söylemlerine ve tavırlarına son vermeden devam etmektedirler.

Bilindiği gibi, günümüz dünyasında da iman bakımından insanlar farklı din ve inançlarını, gereğini tam olarak yerine getirip yaşamasalar da inançlarını sürdürmektedirler. Nitekim günümüzde Mümin/Müslüman, Kâfir, Yahudi, Hıristiyan… toplumlar bulunmaktadır. Bu toplum ve topluluklar bir devlet haline dönüştüğünde idari mekanizma, ya tebaanın tamamının veya çoğunluğun dinine uygun bir uygulamayı benimseyerek kanunlar yapmak suretiyle yönetir veya genelde herkesin kabullendiği düşünülen din açısından tarafsız yani lâik bir devlettir ve günün şartlarına göre yaptığı kanunlara göre yönetir. Bu durumda da çoğunluk esas olmakla birlikte farklı dinlere mensup bulunan kimseler bu devletin tebaasından olur. Dolayısıyla halkı hangi dinden olursa olsun birbirlerinin inanç ve dini yaşayışına müdahale etmeksizin kendi dinlerini yaşarlar ve bu yönetime uyarlar.

İçinde yaşadığımız devletin yönetimde takip ettiği yol da böyle olmakla birlikte halkına din ve inanç açısından baktığımızda yüzde yüz olmasa da öyle kabul edilebilecek bir çoğunlukta İslâm Dinine mensup olan Müslümanlardan oluştuğunu görmekteyiz. Dolayısıyla bu devlete Müslüman bir devlet denmesi yanlış olmaz. Nitekim Türkiye Müslüman ülkesi ve devleti de yönetim itibariyle lâiktir. Dolayısıyla Türkiye bir Müslüman Devletidir.

Dünya üzerindeki konumumuza baktığımızda devletimiz, üç tarafı denizlerle çevrilmiş olan bir kara parçasında yer almış olsa da yine üç tarafı halkı Müslüman olan devletlerden oluşmaktadır. Halkı birbirinden ayıran ise devletlerin belirledikleri sınırlardır ve yönetim biçimleridir.

Konuya harita üzerinden baktığımızda halkları Müslüman olan Suriye, Irak, İran, Azerbaycan devletlerini görmekteyiz. Dolayısıyla bu devletlerin politikaları ve yönetim biçimleri şu veya bu sebeple farklı olsa da halklarının birbirleriyle yakınlaşması ve birbirlerinin sıkıntılarını paylaşmaları hiç de garipsenecek bir olay değildir. Nitekim birkaç yıl önce Suriye’de ortaya çıkan yönetim zorbalığı Müslüman halkı tedirgin ve yerlerinden etmiş bulunmaktadır. Bu sebeple de Müslüman halk, halkı Müslüman olan Türkiye’ye iltica etmişlerdir. Durumun vahimliğini gören ve sezen halkımız, gelenlere evlerini ve kucaklarını açmış, devletimiz de bunlara sahip çıkmış ve geri püskürtmemiştir.

Devletimiz de gelenlerin kendi halkının dininden olması sebebiyle onlara karşı çıkmamış ve halkı ile kucaklaşmalarına yol açmıştır. Bu tavır devletin kendisine olan güvenin bir eseri olsa da halkı da din kardeşlerine sahip çıkmasının bir sonucudur.

Dikkat edilirse gelenler evlerimize, mahallemize, köy, kasaba ve şehirlerimize bir yük olmadıkları gibi, aksine bizim yükümüzü paylaşan ve helâl yoldan kazanmak suretiyle geçimlerini temin edecek bir çaba ve gayret içine girmiş bulunmaktadırlar. Bugün sanayimiz gerekli şekilde çalışabiliyorsa bunda hiç şüpheniz olmasın, gelen Suriyeli göçmenlerin büyük katkısı bulunmaktadır.

Çünkü sanayicilerimiz kendi içimizden gençleri elde edememektedirler. Zira on yıldan fazla süren zorunlu eğitim, onların daha yükseğini de okuyarak mezun olup masa başında bulunmayı ve aylıklı memur olmayı kirli, paslı gözüken sanayiden uzaklaştırmış bulunmaktadır. Eğer bugün sanayimiz canlı çalışabiliyorsa bu durumu göçmen olarak gelen din kardeşlerimiz olan Suriyeli kardeşlerimize borçludurlar. Onların bizim memleketimize gelmelerini şükranla karşılamak durumundayız.

Afgan göçmenlerinin durumu da ayrı bir yazı konusudur.

Yazarın Diğer Yazıları