
Fırsatçılık
Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı
Bilindiği gibi, hâlen çeşitli yönlerden sıkıntılı günler yaşamaktayız. İnanmış insanlar olarak konuya baktığımızda bu sıkıntılı günlerde, insanımızın/din kardeşlerimizin, içinde bulundukları bu sıkıntılarını paylaşmamız gerekir. Din kardeşliği de zaten bunu gerektirir.
Fakat her nedense kardeşlerimizin sıkıntılarını paylaşıp bir an önce bu durumdan kurtulmalarına vesile olmak yerine, bu sıkıntılı günlerden nasıl faydalanıp kesemi doldurabilirim düşüncesi hâkim görünmektedir.
Müslümanlar olarak bizler birbirimizin kardeşiyiz. Bu kardeşlik bizim için iyi ve kötü günlerimizde gerektiği şekilde kendisini göstermesi gerekirken, yani birbirimizin dertlerine ortak olmamızı ve sıkıntıları paylaşmak suretiyle kardeşlerimizin sıkıntılarını hafifletmemizi gerektirirken, aksine davranışımızı bir akıllılık sanmak ahmaklığına düşmemizi anlamamız mümkün görünmemektedir.
Allah Kur’ân-ı Kerîm’de ‘ancak Mü’minler kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin’ (el-Hucurat/10) buyurmuştur. Dikkat edilirse Allah iki mümin arasında bir ihtilâf olursa bunu başka bir dinden olan kimsenin araya girip düzeltmeyeceğini, mümin olan iki kardeşin de küs olarak durmaması gerektiğini ve araya bir mümin kardeşlerinin girerek düzeltmesini bildirip istemektedir.
Bundan anlaşılan da şudur: Bir müminin yardımcısı ancak diğer bir mümindir. Eğer bunlardan birisi her hangi bir sıkıntıya düşecek olursa onun sıkıntısını da yine ancak bir başka mümin giderebilir. Ey müminler aranızı bozuk tutmayın, birinizin bir konuda sıkıntıya düşmesi durumunda onun sıkıntılarını giderin. Yoksa onun bu sıkıntılı günlerinden istifade edecek kimseler vardır. Onlar da aynı dinden olmayan kimselerdir.
İçinde bulunduğumuz günler tabii olarak bütün hepimizi ilgilendirmekte ve sıkıntı hepimizi tedirgin etmektedir. Bu durumda bir mü’min diğer müminlerin bu sıkıntısını görmeden sırf kendisini ve kendi menfaatlerini düşünerek hareket edecek olursa buna akıllılık denmez, denemez. Buna egoistlik/ yalnız kendisini düşünen menfaatperest denir.
Halbuki, akıllı olan kimse bir başkasının kendisine muhtaç olmasını değil, hiç kimseye muhtaç olmadan yaşamasını öncelik olarak görür ve bu konuda kendisine düşen bir görev varsa onu yerine getirmeye çalışır. İşte gerçek bir mümin de böyle olur.
Bizim ecdadımız hep böyle yaşayarak Mümin/Müslümanların dertleriyle yakından ilgilenmeyi kendisi için bir görev bilmiş ve kendisine düşen bir vazifeyi bilerek ve isteyerek yerine getirmiştir.
Geçmişten, şöyle bir olayı hatırlıyorum: İkinci cihan savaşı yıllarında (her ne kadar biz savaşa girmesek de) büyük maddi sıkıntılar içinde yaşadığımız yıllarda vatandaşlarımız ellerinde ve evlerinde para edecek ne varsa satışa çıkarmışlar. Yine bir ev hanımı evinin bahçesinde yetiştirdiği bir miktar sebzeyi satmak için çarşıya götürmüş. Bir adam talip olup fiyatını sormuş kadın da gerçek fiyatının ne olduğunu düşünmeden sadece ihtiyacı olan miktarı onun fiyatı olarak söylemiş. Satın alacak adam bu fiyatı az gördüğü için hayır, senin bu malın şu kadar eder diyerek daha yüksek bir fiyattan satın almış. Dolayısıyla o kadının o günkü ihtiyacını karşılamak suretiyle Mümin olma kardeşliğini göstermiştir.
Hiç şüphesiz, içinde yaşadığımız günlerde de böyle bilmediğimiz nice mümin kardeşlerimiz vardır. Bize düşen de bu kardeşlerimizin sıkıntılarına ortak olarak gidermektir. Yoksa fırsattan faydalanmak ve dolayısıyla bunu da bir akıllılık kabul etmek değildir.
Allah bizleri gerçek akıllılardan eylesin, Âmin.