
Faiz ekonominin olmazsa olmazı mıdır?
Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı
Bir önceki yazımızda yaşadığımız bunca sıkıntılardan sonra duran ekonomimizi nasıl canlandırabiliriz ve tekrar nasıl eski durumumuza gelebiliriz diye düşünmekte olduğumuzu ve bunu düşünürken de kendimizi yalnız ekonomik yönden değil, aynı zamanda kim olduğumuz ve gerçekten inanan Müslüman insanlar olarak kendimizi yoklamamız gerektiğine temas etmiştik.
Fakat görüyorum ki, kendimizi ve inandığımız dinimizin bize gösterdiği yollara bakmadan ve hatta başımıza gelen bunca felâketlerden ibret almadan çalakalem hareket etmeye yöneliyoruz ve hatta yöneldik. Rehavetten kurtulmadan gözümüzü açar açmaz eski hâlimize dönmenin yolunun elde edeceğimiz çok para ile olacağını düşünerek ve inanarak nereden olursa ve nasıl gelirse gelsin elde edebileceğimiz maddi imkân yollarını armaya ve sormaya başladık.
Neticede eğer üretici isek kaldığımız yerden daha ileri bir noktada üretime geçebilmek için ve eğer tüketici isek geçtiğimiz günlerde gerilediğimiz tüketimi nasıl geride bırakabiliriz düşüncesinden hareket ederek elimize geçecek maddi imkânın yollarını aramaya ve sormaya başladık.
Tabii olarak işleri faizle muamele olan kurum ve kuruluşlar da bir adım önden giderek bu hareketleriyle mağdur insanlarımıza gerçekten faydalı olmak ve onların yanlarında imiş gibi kendilerini göstermeye başladılar. Aslında bu konuda faiz alanla veren aynı olmakla birlikte haydi onların bu davranışlarını bir mesleğin icabı olarak düşünelim. Fakat birer tüketici olarak bizlerin davranışlarının istikameti onların gösterdiği yol ve hareketler asla olamaz.
Bu noktaya gelmişken böyle davranışımızın yanlış olduğunu bir defa daha hatırlayıp hatırlatalım. Tabii olarak bu davranışımızın doğru ve yanlış olduğunu inandığımız dine göre değerlendirmemiz gerekmektedir. İnandığımız dinimizin kitabı olan Kur’ân’da Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Faiz yiyenler (kabirlerinden) kendilerini şeytanın çarptığı kimseler gibi kalkarlar. Bu durum da onların ‘alım-satım da tıpkı faiz gibidir’ demeleri yüzündendir. Halbuki ‘Allah alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır’. Bu nedenle kim Rabbinin öğüdünü dinler ve hemen faizden vazgeçerse geçmişte olanlar kendisinindir ve artık onun işi Allah’a kalmıştır.
Kim faize tekrar dönerse işte onlar cehennemliktir. Orada devamlı kalırlar. Allah faizli kazançları bereketten mahrum eder, ama karşılıksız yardımları (sadakaları) kat kat artırarak bereketlendirir. Allah inatçı nankörleri ve günahta ısrarlı (devamlı) olanları sevmez.
İman edip doğru ve yararlı işler yapan, namazını kılan ve zekât verenler var ya onlar mükâfatlarını Rablerinden alacaklardır” (el-Bakara Sûresi, 275-277).
Bu âyetler, sanırım hepimizin yeteri derecede, örnek almamız ve bunları hayatımızda uygulamamız inanmış olan bizler için yeterlidir.
Dikkat edersek sadaka elimizden çıkıp gittiği halde bereketli, faiz alan kimse için bir gelir olması gerekirken alan kişi için kötü olduğu belirtilmektedir.
Şöyle düşünelim: Faizle para alan bir kimse onunla üretimde bulunsa ürettiği malı satarken hem aldığı faizi ve hem de kendi kârını düşünerek mümkün olduğu kadar pahalıya satmaya çalışacaktır. Ama faizsiz para (sermaye) ile üretilen mal ise daha ucuza mal edilecek ve satın alan kimseler de bundan istifade edeceği için sürümü çok olacaktır. Malın sürümü çok olması demek ise hem o malın üretimin, hem de tüketiminin çoğalması demektir.