Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

EV SAHİBİ OLMAK ZARURİ BİR İHTİYAÇ MI?

Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

Önceki yaptığımız açıklamalara göre bir kimsenin ev sahibi olması zaruri olan işlerden biri olup olmadığına bir göz atalım.

Aslında doğrudan zaruri olmayıp kaçınılmaz ihtiyaçlardan biri olması münasebetiyle zaruri hâle dönüştüğü ve bu sebeple de zaruret gibi ele alınıp değerlendirildiği için faizli kredi ile ev satın alınabileceğine dair Diyanet İşleri Başkanlığınca bir fetva verilmiş bulunmaktadır.

Ayrıca fetvanın bu nokta dikkate alınarak verildiği de yine kurul tarafından açıklanıp belirtilmiştir. 

Ev deyince akla içinde bir kimse/ailenin oturduğu, başkalarının da ancak sahibinin izni ile içeriye girilebilen yapılar gelir. Bu durumda bir kimse faizle alabildiği kredi karşılığında bu evin tapulu sahibi olmaktadır. İçinde rahat edilebilmesi de sahibi ve aileyi oluşturan kişileri barındırması da şüphesiz bir özelliği ifade eder.

Bu özellik bir ailenin başkalarından korunması ve konunun da zaten din tarafından istenen şeyler olması insanların şahsına özel evlerinin olması gerektiğini de anlatır.

Ancak böyle bir eve sahip olmanın yolu sadece onu mülk edinme tapulu bir mal olarak sahiplenme değildir. Kişi tapulu bir mülkü olmadan var olan ve içinde oturmalarını uygun bulduğu ve bu sebeple de kira ile de olsa elde ettiği yerlerde de aynı hakka sahip olur. Hiç şüphesiz böyle bir yer yine o kimsenin evidir. İsterseniz böyle olunca ona mesken diyelim. Çünkü ‘mesken’, içinde oturulan veya oturmak için yapılan yerin adıdır.

Bu sebeple de bir kişi ve ailesi için kaçınılmaz ve zaruri olan bir meskendir. Yoksa tapulu bir mülk değildir. Dolayısıyla mesken sahibi olmak için kişinin mutlaka üzerine tapulu bir yapı/ev satın alması gerekmez. Bu sebeple de kira ile oturabileceği bir ev bulabilen ve buna da imkânı olan bir kimse tapulu ev sahibi olmak zorunluluğunda olarak görülemez, konunun böyle değerlendirilmemesi gerekir. 

Gerçi zekât mükellefi olan bir kimse evinden dolayı zekâtla mükellef değildir. Çünkü ev asli ihtiyaçlardan sayılmıştır. Ancak zekât açısından kişinin sahip olduğu evin asli ihtiyaçlardan sayılması onun mülk olmasından değil, zekâta konu olmamasındandır. Zekâta konu olan mal ve servetin nâmi, yani üreyen nitelikli olması gerekir. Bir mülk olan ev de gelir getirmediği sürece zekâtın konusu olmaz. 

Nitekim bir kimse tapulu ev sahibi olmak için para biriktirse ve biriktirdiği paralar da nisaba ulaşsa o kimse zengin sayılır. Bu zenginliğinin üzerinden de bir yıl geçse ‘ben bu para ile ev satın alacağım’ o da zekâta tabi değildir, diyerek sahip olduğu ve kendisini zengin kılan bu paraların zekâtından kaçamaz ve bundan müstağni de değildir.

Bu durumda şunu söyleyebiliriz: İster kira suretinde, ister bağış ve sair gibi içinde barınılabilecek bir yere/meskene sahip olan kimsenin ev satın alması, onun için kaçınılmaz bir ihtiyaç değildir ve dolayısıyla faizle bulabildiği bir parayla ev satın alması onun için zaruri sayılacak bir ihtiyaç da değildir. Çünkü ihtiyacını kira ile tutacağı meskenle karşılayabilmektedir.

Bu sebeple faizli muameleye cevaz vermek yerine faize bulaşmadan satın alacağı eve ulaşma yollarını göstermek ve onları ev sahibi yapmak düşüncesinde olan yetkilileri o yola yönlendirmek daha doğru olsa gerektir.

Bu konudaki görüşlerimizi gelecek yazıda ele alalım, inşaAllah. 

Yazarın Diğer Yazıları