Enderun
Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı
Bir şeyin içi, iç tarafı anlamına gelen “Enderun”, Osmanlı’da Sarayın iç kısmı, harem dairesi ve mabeyn karşılığı olarak kullanılmakta idi. Bu, sarayda çalışanların bulundukları bölmelerden ayrı idi. Eskiden de Konya’mızda “mabeyin” olarak söylenirdi ve genelde bir evin odalarının arasında kalan ara oda anlamında kullanılmakta idi. Şimdi (unutulmuş olsa da) karşılıklı iki oda arasında bir holü (sofası, salonu) bulunan ev için “arası mabeyinli iki oda” denirdi.
Kuruluşundan itibaren, Osmanlı ile birlikte gelişen Saray, Fatih’in İstanbul’u fethinden itibaren daha da genişlemiş ve içinde birçok ünitenin bulunduğu ve binlerce insanın yaşadığı, bugünkü tabirle, bir kasaba, hatta bir ilçe halini almıştır. Bugün Topkapı Sarayı diye anılan yerin iç kısmına “Enderun”, resmi işlerin yürütüldüğü dış kısmına da “Bîrun” denirdi. Buna göre Enderun, saray; Bîrun da devlet teşkilatı anlamına da gelir. Ancak “Enderun”da hizmet edenler Osmanlı’nın fethettiği yerlerden devşirilen çocukların içinden seçilip özel olarak yetiştirilenlerden oluşmakta idi. Bu sebeple Enderun aynı zamanda acemilerin saray hizmetlerini görecek şekilde yetiştirildikleri yerin de adı olmaktadır.
Bilindiği gibi ister dış, yani devletin resmi hizmetlerini; ister iç, yani sarayın iç hizmetlerini görecek şekilde yetiştirebilmek için bunları eğiten, yetiştiren yerin bir okul olması gerekir. Bundan dolayı Enderun sarayda okul görevi de gören yerin adı olmaktadır.
Bütün bu bilgileri şunun için vermiş bulunuyorum: bilindiği gibi öteden beri Ramazan aylarında kılmakta olduğumuz teravih namazları her camide ayrı şekilde kılınmaktadır. Nitekim bazı camilerde teravih namazı, hatimle kılınırken, bazılarında kısa sûreler veya seçilmiş âyetler okunarak kılınmaktadır. Bunun neticesinde de kılınan teravih namazı yirmi rekât olunca, genelde böyle camiler tercih edilmektedir. Hatimle kılınan yerler az olduğu gibi burayı tercih edip devam edenler de özel olmaktadır. Çünkü hatimle namaz kıldırmak her hafızın yapabileceği bir iş olmadığı gibi, cemaati de buna dayanabilecek durumda olmalıdır. Bu duruma göre böyle yerlerin cemaati de özeldir. Geçen yıla kadar Konya’mızda durum böyle idi. Ancak geçen yıl buna bir de “Enderun Usulü Teravih” kıldırma eklenmişti. Bu ise özelin özeli oldu. Çünkü böyle kılınan yerde hem imam, hem de müezzin(ler)in özel olması gerekmektedir. Zira her tervihada (her selâmdan sonra) ya bir kaside, ya da bir ilâhi okunarak namaz kılanların dinlendirilmesi gerekmektedir. Bunu da elbette, sesleri ve okuyuşları beğenilen müezzinler yapacaktır. Bu sebeple her şeyiyle özel olan bir teravih namazı kılma âdeti zuhur etmiş oldu. Bu yıl Konya’mızda bu şekilde kılınan bir yer var mı, bilmiyorum. Ancak namazın böyle kılınmasına rağbet etmenin pek sevinilecek bir durum olduğunu da düşünmüyorum. Namaz bir ibadettir ve bu ibadetin yerine getirilişinin de bir usulü bulunmaktadır. Bunun şeklini ve usulünü bize gösteren, hiç şüphesiz, Hz. Peygamber a.s. olmuştur. O’nun kıldırdığı namazda bulunan sahabenin naklettiğinin ötesinde, daha iyi olduğu ileri sürülse bile, ondan bazı çıkarmalar veya ona bazı eklemeler yaparak kıldırmak ve kılmak, hiç de uygun değildir. Namaz Allah’a yapılan bir ibadettir ve on yakışan şekilde yapılmalıdır. Bu da ancak Resül a.s. a uymakla gerçekleşir.