
Düşünmek–ders almak
Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı
Bilindiği gibi Allah Teâlâ bütün kâinatı ve orada var olan her şeyi yaratan tek yaratıcıdır. Yaratmak demek bir şeyi yoktan var etmektir. Buna göre güneş, ay ve yıldızlar gibi gözlerimizle görebildiğimiz ve bunların ötesinde daha büyük olmalarına rağmen ancak bazı âletlerle görebildiğimiz, başka âlem ve dünyalarla birlikte üzerinde yaşadığımız kürede olmasına rağmen yine ancak bazı âletlerle görebildiğimiz ne kadar küçük varlık varsa hepsini yaratan ve onlara canlılık veren de O’dur.
Geçmişi bir tarafa bırakarak günümüzde yaşamakta olduğumuz ve aylardan beri, gözle görünmeyen ve adına mikrop dediğimiz varlıkların yaptıkları tahribatı önlemek ve verdikleri zararları aza indirebilmek için geceli gündüzlü çalışan ve hâlen bir neticeye ulaşamadıklarını gördüğümüz çalışmalar bile üzerinde uzunca düşünmemiz gereken olaylardan biridir.
Bu durumda ilk düşüneceğimiz şeyin de âlemde yaşayan ve tek akıl ve irade sahibi olan biz insanları, yani kendimizi düşünmemiz olduğudur. Biz kimiz? Bizi yaratan kimdir? Bizim gücümüz ve yeteneklerimiz nereye kadardır? Görebildiğimiz ve tanıyabildiğimiz canlı varlıkların içinde en üstünü olduğumuz halde neyi ne kadar tanıyabiliyoruz? Soruları üzerinde düşünmemiz gerekmektedir. İsterseniz bu konu üzerinde şöyle bir gezinti yapalım ve yaratılmış bir akıllı varlık olan kendimizden başlayalım.
Bizi yaratan Allah, bizim aslımız olan Âdem (aleyhis-selâm)i topraktan yaratmış ve onun bize kadar uzanan neslini de O’ndan yaratmıştır. Dolayısıyla hepimiz Âdem (as)in çocuklarıyız. Tabii olarak üzerinde yaşadığımız ve gördüğümüz-görmediğimiz canlı ve cansız ne varsa hepsini yaratan da O’dur.
Ne var ki, Allah bu yaratılan canlılar içinde bizleri diğerlerinden farklı olarak ve seçerek yaratmıştır. Yani canlı olmamızın yanında diğerlerinden bizi ayıran akıl, fikir, düşünce ve irade gibi özellikler vermek suretiyle daha üstün kılmıştır.
Bununla da kalmamış bizim kim olduğumuzu ve özelliklerimizle birlikte niçin yaratıldığımızı da hatırlatan, içimizden peygamberlerle birlikte, onların yokluğunda, yol gösterici olarak takip edilmesi gereken kalıcı kitaplar da vermiştir.
Bu duruma göre en son indirilen kitap Kur’ân-ı Kerîm olduğu gibi en son Peygamber de bizim peygamberimizdir. Demek ki, kıyamete kadar yaşayacak insanların elinde bulunan Kur’ân-ı Kerîm insanlığın hayatını düzenleyen tek rehberdir. Bu kitap bizlere Allah’a, kendimize, yakın uzak kimselere ve diğer yaratıklara karşı davranış ve sorumluluklarımızı bildiren hükümler ihtiva ettiği gibi, Hz. Peygamber Efendimizin hayatını da örnek göstermiştir. Bugün Bize inen kitaba baktığımız zaman içerisinde geçmiş peygamberlerin ve onların kendilerine gönderildiği toplulukların yaşayışlarından da örnekler verildiğini görmekteyiz. Bu örneklerin bir kısmı kendi, yani insanın yaratılış gayelerine uygun olduğu gibi, uygun olmayanlar ve fakat kendilerinden ibret alınması için bildirilmiş olanları da vardır.
Tabiatıyla bunlar bizler için geçmişin bir hikâyesi olarak değil, onların yaşayışlarından gereken dersleri çıkarmamız ve hayatımızı bunlara göre düzenlememiz gerektiğini bilelim diye bizlere bildirilmiştir. Ne var ki, bütün bunları bir hikâye olarak dinleyen günümüz insanına yani bizlere bunlar bir ders olamamıştır ve olmamaktadır.
Bu duruma göre bugün yaşadığımız korena olayı bizim, üzerinde düşünmemiz gereken ve bizi hayata bağlayan duygularımızla baş başa kalmamızı ve gereken ibreti ve dersi çıkarıp benimsememizi isteyen bir olaydır.
Dolayısıyla üzerinde derin derin düşünüp kendimize gelmemizin zamanıdır.