Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

Dünya ve âhiret

Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

Bilindiği gibi insan olarak üzerinde yaşadığımız dünya geçicidir. Yani bizim hayatımız gibi üzerinde yaşadığımız dünyanın da bir ömrü bulunmaktadır. Buna göre bir gün gelecek bizim hayatımız gibi, üzerinde yaşadığımız dünyanın da sonu gelecektir.

Özellikle de dünya hayatını sürdürdüğümüz dönemde bizleri ve dünya ile birlikte bütün varlığın bir yaratıcısı olduğunu bildik ve gerek bu konuda bizlere doğru yolu göstermek için gönderilen Peygamberler aracılığı ile bu hayatın geçici olduğunu da öğrendik.

Aslında dünya hayatının geçici olduğunu her gün ölen ve doğan insan ve hayvan cinslerinin yanında üzerinde yaşadığımız ve dünyanın da değişen durum ve şartlarının bize bunları anlattığını görüp duruyoruz. Fakat her nedense bunlar üzerinde bir miktar düşünmek yerine alabildiğince ve olabildiğince dünya hayatına dört elle sarılıyoruz.

İnsanlık hayatı boyunca her millet ve kabileye bu durumu bildirmek için peygamberlerin gönderildiğini ve onların da bu durumu anlattıklarını biliyoruz. Günümüzde dünya üzerinde yaşayan kabile ve milletlerin her bir ferdi, yani yaşayan insanlar olarak her birimiz bir din ve peygambere ister inanmış olalım, ister inanmamış, durumun böyle olduğunu biliyoruz. Dikkat eder ve tarihin geçmiş yıllarına da bir bakacak olursak durumun böyle olduğunu çok açık bir şekilde görebiliriz.

Buna rağmen nedense birer fert olarak, farklı ırk ve inançta olsak da, her birimiz, yaşadığımız ömrümüzün geçici olduğunu sanki unutmuş veya hiç duymamış ve dünyaya gelenlerin birer ikişer, göçüp gittiklerinin farkında değilmişiz gibi davranmaktan kendimizi bir türlü alamıyoruz.

Hatta evimizden, ailemizden veya akraba ve yakın komşularımızdan gidenleri görüp bilmemize bile aldırış etmiyor, onları toprağın altına uğurlarken, biz elimizden geldiği kadar, dünyalık için çalışma gayreti içinde oluyoruz. Belki böyle bir durum karşısında ‘bir gün biz de öleceğiz’ dediğimiz de oluyor. Fakat böyle bir söz söylendiği anda ve söylendiği yerde kalıyor. Daha sonrasına hiç mi, hiç etki etmiyor. En basitinden ‘bugün ona ise, yarın bana’ diyor, kendimize bu konuda bir çeki düzen vermiyoruz.

Her gün görüp duyduğumuz ölüm olaylarını televizyondan bir film izler gibi, görüp geçiyoruz. İzlediğimiz filimleri de zaten farklı bir maksatla değil, sadece eğlenmek ve özellikle de ‘vakit geçirmek’ için izliyoruz. Belki ölen bir tanıdığımız veya bir yakınımız ise ‘Allah Rahmet eylesin’ duasını ekleyebiliyoruz.

Her gün televizyonlarda verilen, o gün gerçekleşen yaygın ölüm miktarları bile bizi düşünmeye sevk etmiyor ve ölüme götüren yolları ve alınması gereken tedbirleri bile bize hatırlatmıyor, gerekli her şeyi bir tarafa bırakıp bu konuda bildiğimizi okumaya devam ediyoruz. Dolayısıyla hem kendimizin hem de başkasının sağlını bile koruma tedbirlerini es geçiyoruz. 

Fakat şurası muhakkak ki, bu durum bile ‘acaba ben ne yapıyorum? Ne yapmam gerekir? Ben de ölebilirim veya ölüm bana da gelecek’ diye hiç düşünmüyor veya düşünemiyoruz. Aklımıza böyle bir şey gelmiyor veya getirmiyoruz. Varsa da yoksa da dünyalık için çalışıyoruz.

Bence şu hususu asla unutmamalıyız: Biz dünyaya dünyalık kazanmak için değil, âhireti kazanmak için geldik ve bunun için buradayız. Öyleyse dünyadaki çalışmalarımız âhiretimizi kazanmaya yönelik olsun. Çünkü orası ebedi hayatın yuvasıdır. Bu da dinimizin bize gösterdiği yolda yürümekle kazanılır. Bunu unutmayalım.       

Yazarın Diğer Yazıları