Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

DİNİMİZ EVLENMEYİ TEŞVİK EDİYOR

Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

Yaz gelince toplumumuzda özellikle de evlenme konusunda büyük bir hareketlilik dikkatimizi çekmektedir. Fakat durumun gerçekten böyle olduğu herkes tarafından gözlemlenen bir gerçektir. Asalında evlenmenin yazı, kışı veya baharı olmaz. Yani evlenmek için belli bir mevsimin seçilmesi veya belli günlerde gerçekleşmesi için itina gösterilmesi gibi bir sınırlama söz konusu değildir. 
    Fakat durumun böyle olmasını gerektiren bazı durumlar buna bizleri zorlamaktadır. Çünkü özellikle de evliliğin açık ve aleni olarak gerçekleştirilmesi ve bu durumun duyurulması Hz. Peygamber (as.) Efendimizin tavsiyesi olunca, toplumumuz bu durumu bir fırsat bilerek düğün yaparken, imkânı nispetinde eş ve dostuna bu münasebetle bir yemek ikram etmeyi âdet hâline getirmiş bulunmaktadır. Bu durum ise zamanla genişleyerek gelişmiş, dolayısıyla evlerin imkânları buna yetmemeye başlayınca da özel yemek verme yerleri oluşmuştur. 
Ancak bu da yetersiz kalmakta veya yemek verme âdeti gün geçtikçe bir rekabete dönüşmesi sebebiyle de cumartesi ve Pazar günleri buna da yetmez duruma gelmiş bulunmaktadır. 
Konya gibi mevsimleri arasında bazı iş ve davranışları gerçekleştirebilmek için özellikle seçilmeyi gerektiren yerlerde de o mevsimde böyle bir iş için yoğunlaşmayı gerektirmiştir. Bu da ister istemez Konya’da özellikle de yaz mevsimini evlenme mevsimi olarak seçmeyi zorunlu kılmıştır. 
Adına düğün dediğimiz bu davranışı ve sevinç gününü duyurabilmeyi zamanla herkes severek öne çıkarmış ve günümüzde bir rekabete dönüşmüş bulunmaktadır. Üstelik bu durum imkânları aşan bir noktaya gelmiş bulunmaktadır. Bu da insanları dinen acı bir noktaya taşımış ve hem ikram edeni ve hem de ikram edilenleri israfa sürüklemiştir. 
Özellikle de yapılan gıda israflarının günümüz dünyasında açlık sınırlarında yaşayan insanların ihtiyaçlarını karşılayacak duruma gelmiş olduğu yetkili ağızlardan ifade edilmektedir. 
Her şeyden önce bir Müslüman olarak bu konuya azami itinayı göstermemiz ve gerek evimizde ve gerek misafirlikte bundan kaçınma yollarını aramamız önde gelen vazifelerimizden olduğunu düşünmemiz ve ona göre davranmamız gerekir. 
Bunu uygun bir şekilde yapabilmemiz ise her şeyden önce evlenmenin dinimizdeki yerini iyi bilmemize bağlıdır.  
Bu konuda Allah şöyle buyurmaktadır: “Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve câriyelerinizden de durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları kendi lütfu ile zenginleştirir. Allah, lütfu hakkıyla geniş olan ve her şeyi hakkıyla bilendir” (en-Nûr Suresi, XXIV/32). 
Dikkat edilirse âyet bu emri her hangi bir sınırlamada bulunmadan, yani yalnızca bekâr olanlara değil, bütün topluma yöneltmiş bulunmaktadır. Diğer bir ifade ile yalnızca daha önce evlenmemiş, yani ilk defa evlenecek bekârlara değil, aynı zamanda evlenmiş ve boşanmış olanlara ve eşi öldüğü için dul kalmış, kadın ve erkeklere de yöneltmiş bulunmaktadır.  
Bu duruma göre Müslüman toplumların içlerinde mevcut bekârların evlendirilmesine önem vermeleri gerekir. Bu konuda kime ne gibi bir görev düşüyorsa kendisinden bu görevi yerine getirmesinin beklendiği bildirilmektedir. 
Tabii olarak önce evlenecek kimse bu konuda bir teşebbüste bulunacak, sonra da kendisine yakın olandan başlamak üzere uzağa, yani topluma ulaşacak şekilde bu görev yaygınlaşacaktır. 
Çünkü insan böyle bir özellikle yaratılmış ve evlenerek görevini yerine getirmesi ve insan olarak kendisine verilen özellikleri yaşaması kendisinden istenmiştir. Aksine evlilik bağı bulunmayan kimseler arasında bu ihtiyacını gidermesi kendisine ve içinde bulunduğu Müslüman toplumuna uygun düşmediği bildirilerek öyle bir yola sapmasının kötü bir davranış olduğu, bu sebeple de bu yolun kapatıldığı, yani haram kılındığı bildirilmiştir. 
(Bu konuya devam etmek ümidiyle).
     
 

Yazarın Diğer Yazıları