Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

Aşûre günü ve orucu

Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

Bilindiği gibi ayın dünya etrafında dönüşünden hâsıl olan günlerden oluşan aylara ‘kameri aylar’ denir. Bir önceki yazımızda bu aylardan oluşan yılın ilk ayının ‘Muharrem ayı’ olduğunu belirtmiştik. Dün de bu ayın onuncu gününü idrak etmiş ve bu günde bazılarımız oruç tutmak suretiyle geçirmişlerdir. Bu sebeple de aklımıza ilk olarak bu ayın dinimizle bir ilgisinin bulunduğu gelecektir. Nitekim böyle de olmuştur.

Hatta bu günde oruç tutmakla kalmayıp bu günün ayrı bir özelliği ve önemi olduğunu vurgulayanlar da bulunmaktadır. Bu sebeple bugünün gerçek yüzünün dinimizdeki yerine temas etmemiz uygun olacaktır, diye düşünüyorum.

Bilindiği gibi Müslümanların kendilerine Allah’ın emrettiği bazı ibadetleri vardır. Bu ibadetler Hz. Peygamber (as.) tarafından zaman içinde Allah’ın emri üzere tebliğ edilmiş ve Hz. Peygamber (as.) başta olmak üzere bütün Müslümanlar bu ibadetleri yerine getirmişler ve getirmektedirler. Bunlardan birisi de Ramazan ayında tuttuğumuz oruçtur.

Hepimizin bildiği gibi bu ibadetler zaman içinde Hz. Peygambere (as.) bildirilmiş ve O da kendisine bildirildikçe Müslümanlara bunu tebliğ etmiştir. Nitekim Ramazan orucu da Hicretin ikinci yılında bildirilmiş ve Müslümanlar bu orucu bundan sonra tutmakla yükümlü kılınmışlardır.

Fakat rivayete göre Hz. Peygamber (as.) Medine’ye hicret edince orada bulunan Yahudilerin Muharrem ayının onuncu gününde oruç tuttuklarını görmüş ve bunun sebebini onlara sorunca onlar da Bugün Yahudilerin esaretten kurtuldukları gün olduğunu ve Hz. Musa’nın bugün oruç tuttuğu için kendilerinin de tuttuklarını söyleyince Hz. Peygamber as. Hz. Musa’ya onlardan daha yakın olduğunu ve kendisinin bunu öncelikle tutacağını beyan ederek tutmuş ve Müslümanlardan da dileyenin bu orucu tutabileceğini bildirmiştir. 

Bu durum Müslümanlara Ramazan orucunu tutmaları farz kılınıncaya kadar devam etmiş ve farz kılınınca da artık, Müslümanlardan isteyenin Muharrem ayının onuncu günü bu orucu tutabilecekleri Hz. Peygamber (as.) tarafından duyurulmuştur. Bu sebeple de bu orucun dinimizde Sünnet hükmünde olduğu âlimlerce kabul edilmiştir.

Daha sonraki yıllarda ise durum farklı bir yöne çekilmiştir. Çünkü Hazreti Hüseyin Hicri 61 de Kerbelâ’da şehit edilmiş ve artık bu gün, bundan sonraki yıllarda Şiiler için bir matem günü olmuş ve bu sebeple de bugünün kutlanması bu yönde gelişmiştir.

Bu günde hububat karışımı tatlı pişirilmesi, mescidlerin ziyaret edilmesi, matem orucu tutulması … gibi âdetlerin ise dini bir yönü bulunmamaktadır. Nitekim Şiiler bu günü bir matem olarak değerlendirirken Emeviler de bu faciayı unutturmak için bu günü bir bayram havasında kutlamaya başlamışlardır.

Öteden beri Türklerde bir halk geleneği olan aşure aşı ise daha sonraki yıllarda bu günde pişirilip dağıtılmaya başlanmış ve böylece ‘aşure’ bu tatlının adı olmuştur. Nitekim günümüzde aşure denince Muharrem ayının onuncu günü başlayıp daha sonraki günlerde de devam eden bu tatlı aş gelmektedir.

Tabii Osmanlıların belli bir döneminde başlayıp pişirilen bu aş aynı zamanda Saray tarafından da desteklenince halkın zihninde yer tutmuştur. Böylece günümüzde de Muharrem ayının onuncu günü başlayıp bir hafta kadar devam eden günlerde aşure aşı pişirilip dağıtılmaktadır. Ancak bunun dini bir yönü bulunmamaktadır.

Onun için bir gelenek olarak icra edilen bu uygulamaya katılmayan, yani bu günlerde böyle bir aş pişirip konu komşuya ikram etmeyen kimselerin kınanması ve onlara farklı bir bakışla bakılması doğru değildir. Bir âdet olarak isteyen böyle bir aş pişirip kendisi yer ve başkalarına da ikram eder, isteyen oruç tutar, isteyen de böyle bir uygulamada bulunmaz.

Yazarın Diğer Yazıları