
ALIŞKANLIK
Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı
Alışkanlık, insanın terk edilmesi bırakılması zor hale gelmiş, vazgeçilmez davranışlarının adıdır.
Bazı şuurumuza yansımadan yaptığımız hareketlerimiz vardır ki, yaptıktan sonra ‘bunu ben niçin yaptım?’ diye kendimize sorduğumuzda olumlu bir cevap alamayız. Hatta iş işten geçtikten sonra bile ‘ben bunu nasıl yaptım?’ diye kendimize sorarız da makul bir cevap bile bulamayız.
Genel olarak düşünecek olursak meselâ her sabah kalkınca evden çıkmadan kahvaltı yapmamız bizde alışkanlık hâline gelmişse ve bizim de hemen yapmamız istenen bir işi o anda yapmamız gerekse ‘hele bir kahvaltıyı yapayım da aklım başıma gelsin’ der ve doğruca kahvaltı masasına yönelerek oturur kahvaltımızı bekleriz. İşte bu bir alışkanlıktır.
Halbuki yapmamız istenen iş bizim yapmaya çalıştığımızdan çok daha acele ve mutlaka yapmamız gereken bir iştir.
Böyle durumlarda bizden istenenin öne alınması gerektiği şeklinde bir şey söylense ve hatta bu sebeple tarafımızdan bir defa yapılmış olsa da eski alışkanlığımızı terk edip buna devam etmemiz bizde yeni bir davranış olarak hemen görünmez. Yani biz eski alışkanlıklarımızı yapmaya devam ederiz.
İçinde yaşadığımız günler, bazı alışkanlıklarımızı terk edip yeni bazı davranışlarda bulunmamızı gerektirmektedir. Fakat bu yeni davranışları hemen benimseyip yeni bir alışkanlık hâline getirmemiz kolay olmamaktadır. Böyle hareket etmemiz bizden istenen şeyi yapmak istemememizden değil de eski alışkanlıklarımızı kolay terk edemememizden kaynaklanmaktadır.
Meselâ içinde bulunduğumuz günlerde yetkililerin, kendi lehimize olan ve olacak bulunan bazı davranışları yapmamızı istemektedirler. Fakat biz hemen o isteneni yapmaya koşmuyoruz, koşamıyoruz. Bunun sebebi işte bizim bu zamana kadar böyle bir alışkanlığımızın olmamasındandır.
Aslında her gün sabahleyin kalktığımızda ellerimizi ve yüzlerimizi yıkamamız başlıca alışkanlıklarımızdandır. Hatta sırf el ve yüz yıkamamızla sınırlı olamayan günde beş vakit kıldığımız namaz için ayaklarımızı ve bileklerimize kadar ellerimizi de yıkanacak uzuvlarımıza dâhil ederiz. Fakat nedense, içinde bulunduğumuz sıkıntılı günlerde yaygınlaşması muhtemel belli hastalıktan uzak kalmamız/kalabilmemiz için ‘ellerinizi sabunlu suyla daha sıkça ve uzunca yıkayınız’ diye bizden istenmiş olasına rağmen, oturup kalktıkça böyle bir işlemde bulunmamız nedense bize ağır gelmektedir.
Bu duruma belli yaşa gelmiş kimselerin zaruret olmadıkça dışarıya çıkmamaları tenbih edilmesine ve sık sık hatırlatılmasına ve hatta çıkanların cezalandırılmalarına rağmen bundan bir türlü vaz geçemediğimiz durumu da eklememiz uygun olacaktır.
Bundan şöyle faydalı bir netice de çıkarmamız, sanırım lehimize ve bir Müslüman olarak kazancımıza vesile olacaktır: Allah’ın biz Müslümanlara emrettiği günde beş vakit namaz kılmayı da böyle bir alışkanlık hâline getirelim.
Konuyu şöyle bir fıkra ile bitirelim. Beş vakit namazını kılan bir mümin, neredeyse her gün içen ‘bekri’ bir komşusu ile karşılaşınca onun haline acımış ve bu alışkanlığından vazgeçirebilmek için, abdest alıp namaz kılmasını ve bunu bir hafta devam ettirirse kendisinde alışkanlık haline geleceğini ve artık namazı bırakamayacağını söylemiş. Buna bekri komşusu da şöyle cevap vermiş: Sen bir hafta değil, bir gün namazını terk et bakalım bir daha kılabilecek misin?
Allah bizleri kendi yolundan ayırmasın. Âmin.