
AİLEDE HUZUR
Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı
İki ayrı dünyada yaşarken hayatlarını nikâhla birleştirerek bir araya gelen ve adına aile dediğimiz yuvayı kuran bireyler bir zaman sonra nedense anlaşmazlık sebebiyle çeşitli ruh halleri yaşamaya başlıyorlar. Sonrasında da ya ayrılarak kurdukları yuvayı yıkıyor veya biri diğerini öldürmek suretiyle güzelim birlikteliklerini bozarak asla istenmeyen bir sonuca ulaşıveriyorlar. Yani biri mezara gidiyor, diğeri de hapis hayatına mahkûm oluyor.
Konunun bir benzerini birkaç gün önce haberlerde izledik.
Her ikisi de istenmeyen bir durum olmakla birlikte ayrılma durumu diğer durumu doğuracak ruh haline ulaşmadan gerçekleşmesi tercih edilen bir davranış olarak görülmelidir.
Çünkü özellikle, günümüzde olduğu gibi, başlangıçta birbirlerini görerek ve beğenerek evlenmelerine rağmen sonradan huy ve ahlâklarının ürünü olan davranış bozuklukları kendisini göstermektedir. Bu durumda ise yapılacak şey her iki tarafın oluruna dayanan bir ayrılığın gerçekleşmesidir. Yoksa onların bu hisleri çekilmez noktaya ulaşınca istenmeyen sonuç kaçınılmaz hâle gelir.
Daha önce konu ile ilgili yazdığım yazılarımda dinimizin iki ayrı cins arasında evlenmeyi tercih ederek teşvik ettiğinden bahsetmiştim. Burada şöyle söylememiz mümkündür: Dinimiz evlenmeyi teşvik etmiş ama bunun yanında boşanmayı da gözden uzak tutmamıştır. Yeri gelince buna da cevaz vermiştir.
Ancak hangi şartlar altında olursa olsun, öldürmeye asla cevaz vermez, vermemiştir. Buna rağmen böyle bir yolun seçilmesi ancak akıl tutulmasından sonra gerçekleşiyor olsa gerek.
Aslında bu noktaya gelmeyi önleyen bazı tedbirler vardır. Bu tedbirlerin bir kısmı evlenmeden önce ve henüz eş seçiminde iken başlar. Bir kısmı da evlilik hayatı başladığında gündeme gelir.
Evlilik öncesinde eş seçerken, dikkat edilmesi gereken bazı hususlar olmasına rağmen zamanımızda gençler, sadece gözlerinin tuttuğunu tercih etmektedirler. Evlendikten sonra göz yorulunca da artık karşısındaki ne yapsa kötü ve kendisine rağmen yapıldığı kanısını doğuruyor. Sonuç da istenmeyen noktaya ulaşıyor.
Hâlbuki Hz. Peygamber (as.) Efendimiz bu noktada şöyle bir tavsiye ile yol gösteriyor ve şöyle buyuruyor: Bir kadınla kendisinde bulunan dört meziyetten biri sebebiyle tercih edilerek evlenilir. Bunlar, kadının güzelliği, asaleti, zenginliği ve dinidir. “Eli bereketlenesice” sen dindar olanı tercih et.
Bundan anlaşıldığına göre evlilikte öncelik kendisiyle evlenilecek kişinin dindar olmasıdır. Fakat maalesef, günümüzde böyle bir vasfın bulunup bulunmadığına bakmadan gözümüzden gönlümüze yol bulanı tercih ediyoruz.
Bu tür evlilikler de kısa ömürlü olmaktadır. Zira bir müddet sonra aile içi davranışlar göze batacak şekle bürünüyor. O zaman da her konuda kendimizi haklı görerek baskıya başlıyoruz. Bunun sonu zaten bellidir ve o gerçekleşiyor.