Eskiler çok iyi bilir, çocukken oynadığımız bir oyun vardı adı evcilik,
Adından da anlaşıldığı gibi bir ev kurma, bu kurgu evde yaşamak ile alakalı bir oyundu.
Evcilik oynarken hepimiz evimizden, kilim, battaniye, yastık, bebek, eski tabak çanak alırdık.
Oyundaki evimizi oluştururduk.
Sonrada kızlı erkekli oynadığımız bu oyunda herkese birer görev verirdik.
Biri anne, biri baba, biri öğretmen, diğeri polis vs gibi sayımıza göre meslekler ve görevler verilirdi.
Genelde öğleden sonra, öğlen uykusundan kalktığımızda, akşama doğru oynadığımız evcilikte, herkes ailesindekileri taklit ederdi.
Baba olan kişi eve gelir yemek beğenmez, anne bebeğin ağlamasından yakınır, çocuktan şikâyetçi olur, bu gibi roller taklit edilirdi.
Şimdi gelelim gerçek yaşama. Hepimiz bir evcilik oynamıyor muyuz?
Evcilikte rolleri kendimiz belirliyoruz.
Gerçek yaşamda, mesleklerimizi seçerken tabi ki bizi yaratan Allah (cc) taktiri ile bize nasip edildiği şekilde sahip oluyoruz.
Evcilik 2-3 saat oynanır oyunda mızıkçılık yapan uyarılır, hatta bir daha oyuna alınmıyor.
Peki gerçek yaşamda da yaşam 2-3 saat kadar kısa değil mi?
Bazen de güzel giden bir düzene çomak sokanlar olmuyor mu?
Çocuklukta evcilik oyunu güzel oynanırsa ertesi günlerde tekrarı olur.
Gerçek yaşamda yaşam o kadar acımasız ki bir bakarız bir gün öncekilerin çoğu dünyayı terk etmiş olması mümkün değil mi?
Evcilikte akşam olduğunda anneler çocukları, yemek yiyeceğiz hadi eve gel dediğinde oyun bozulur, eve giderken görevler bitmiş olur.
Gerçek yaşamda da bir gün hepimiz yukarıdan çağrılacağız ve yaşam bitecek değil mi?
Evcilikte anne çocuğunu akşam yani yemek vakti çağırıyor ve oyun bitiyor.
Gerçek yaşamda yaşlanılınca çağırılacak diye bir şey yok, her an her saniye yukarıdan çağrılabiliriz.
Bu yalan dünyada çok kazandık, hanlar hamamlara sahip olduk, bir elimiz balda bir elimiz yağda.
Peki biz böyle iken yağı-balı değil kuru ekmeği bulamayanları, aç-susuz karnı aç olanları, yakacağı olmayanları hiç düşündük mü?
Ya da kin, nefret, kan davalarına katkıda bulunalım da, kardeşkanı dökülmesin, anneler ağlamasın, ülke bölünmesin dedik mi?
Yoksa her şeyi devletten mi bekledik.
Birilerini, bir topluluğu asla ve asla hiçbir zaman kötülemeyin.
Çeşitli yakıştırmalar takmayın.
Her zaman her konuda empati yapın.
Annemizi babamızı, dilimizi, dinimizi bizim doğarken seçme hakkımız var mıydı?
O yüzden kimseyi farklılaştırmayalım, ayrıştırmadan birlik beraberlik içinde olalım. Sözün özü;
Sevgiyi ele alıp cümle cihana yayalım,
Biz de insanı sevelim ona saygı duyalım.
Koca Yunusun söylediği sözlere uyalım,
Yaratılanı severiz Yaradan’dan ötürü.