
Üftade Hazretleri-3
Nefise Gürbüz
“hangi çiçeği koparmak için eğilsem,
o çiçeğin; Allahü Teâlâyı zikrettiğini gördüm”
Geçen haftaki yazımızın devamı olarak özellikle mübarek Ramazan ayının da içinde olduğumuz şu günlerde manevi hayatımıza ufak da olsa katkı sağlayabilmek umuduyla Hazreti Üftade’nin mübarek kişiliğini anlatmaya devam etmeye gayret ediyorum.
Üftade Hazretlerinin, edebî kişiliğini ve tasavvufi görüşlerini oluşturan ana güç Bayramiyye tarikatının Piri Hızır Dede'den aldığı derslerdir. Bundan sonra ise bâtıni ilimlerde yol alan Üftâde Hazretleri, Celvetiye tarikatı anlayışına yönelerek talebelerini bu yol üzere yetiştirmiş ve eserlerini bu doğrultuda oluşturmuştur. Eserlerinde Arapça ve Farsça kelimeleri sıkça kullanan Üftâde Hazretleri, Kuran-ı Kerim'e telmihte bulunmak suretiyle birçok ayeti eserlerinde zikretmiştir. Hatta Ulu Camii'nin batı kapısında yazılı olan Arapça beyitini buna örnek olarak göstermek mümkündür: “Yâ Câmi’al-kebîr ve yâ mecma’alkibâr /Tûbâ limen yezûrüke fil-leyli ven-nehâr”. "Ey Ulu Cami! Ey âlimlerin ve evliyaların toplandığı kutsal yer! Seni gece ve gündüz ziyaret edenlere müjdeler olsun".
Üftâde Hazretlerinin Arapça ve Farsça kelimeleri sıkça kullandığı şiirlerin yanında saf ve halkın anlayacağı yalınlıkta bir dil kullanarak yazdığı şiirleri de bulunmaktadır. Bu şiirlerde Allah'a âşık olunması ve cemalini görmeyle müşerref olunması ile tarikata bağlılık vurgusu yapılmış, kalp gözünün açılıp Cemalullah'ı görmeye layık hale gelinmesi hususunda Allah'tan hidayet talebinde bulunulmuştur. Eserlerinde Celvetiye tarikatının esasları ve adaplarının yanında seyr-ü süluk, ilahi marifetler ve vahdet-i vücud gibi konular ağır basmaktadır. Şiirlerini genel olarak dörtlüklerle yazan Üftâde Hazretleri, yer yer beyitlerle de şiirler yazmıştır. Bu durumu ve kullanmış olduğu kelimeleri tema ile birlikte değerlendirilecek olunursa, şiirlerinde divan şiirinin etkisinin görüldüğünü söylemek mümkün olacaktır. Ancak yaşadığı dönem itibariyle ve irşad maslahatına binaen söylediği dörtlükler halkın rahat anlayabileceği tarzdadır. Bu bakımdan halk şiiri diyebileceğimiz tarzda şiirleri de vardır. Genel olarak şiirde Yunus Emre'nin yolundan gider ve sade üslubu tercih eder. İlahi olarak bestelenen ve söylenen şiirleri bu görüşümüzü desteklemektedir. Vermiş olduğu vaazlarda ise başta Mevlana'nın Mesnevi'si olmak üzere birçok eserden iktibaslar yapmak suretiyle çok yönlü ve kendi bilgileriyle yoğrulmuş birçok konuyu halkın rahat anlayabileceği tarzda izah etmiştir. Üftâde Hazretleri, keşif ve kerametlerin ifşasına karşı çıkarken, aklın sınırlarını zorlayan ifadelerden de sakınmıştır. Halk tarafından çok sevilen ve ayrı bir değer atfedilen Üftâde Hazretlerinin kerametleri bugün bile dilden dile anlatılmaktadır. Bu kerametlerinden bir kaçı şöyledir:
Bir kış günü akşamı, Üftâde Hazretleri talebelerini toplamış sohbet ediyordu. Bir ara; "Dostlarım! Canımız tâze üzüm istedi. Acaba bulmak mümkün müdür?" buyurdu. Talebeler içlerinden; "Bu kış günü, bu karda tâze üzüm olur mu?" diye düşünürlerken, Azîz Mahmûd Hüdâyî de kendi kendine; "Mâdemki bu sözü hocam söyledi, mutlakâ bunda bir hikmet vardır." diye düşünerek ayağa kalktı ve "Efendim! Müsâade ederseniz bendeniz getireyim." dedi. Kendisine izin verilince sepeti aldığı gibi Bursa'nın Çekirge mevkiindeki bağa gitti. Bağ, karlar altında idi. Bir asma çubuğunun üzerinden karları temizlediğinde, salkım salkım üzümler gördü. Bunun hocası Üftâde'nin bir kerâmeti olduğunu anlayıp, üzümleri sepete koymaya başladı. Asmadaki üzümler bittiğinde, sepet de ağzına kadar dolmuştu. Sepeti omuzuna alarak dergâha doğru yürüdü. Hızlı hızlı yürürken, birden ayağı kaydı ve bir çukura düştü. Çukur derin olduğundan, çıkmak için çok uğraştıysa da başaramadı. Çaresiz kalınca hocası Üftâde'den yardım istemek hatırına geldi ve içinden; "İmdât! Yâ mübârek hocam!" der demez, çukurun başından bir ses; "Ey Mahmûd! Uzat elini de yukarı çekeyim." dedi. Bu sesin sâhibine baktı, fakat tanıyamadı. Çukurun başındaki kimsenin kendisine gülümsediğini gördü. Utanarak elini uzattı. Yukarı çıktığında o kimseyi göremez oldu. Yine sepeti omuzuna alarak dergâha doğru süratle gitti. Hocasının huzuruna vardığında sohbet devam ediyordu. Omuzunda üzüm dolu sepeti gören talebeler şaşırıp kaldılar. Üftâde Hazretleri, yardım edenin Hızır aleyhisselâm olduğunu söyledi. Talebeler hocaları Üftâde'nin, Allahü teâlânın katında yüksek bir velî olduğunu ve Azîz Mahmûd Hüdâyî'nin hocalarına olan teslîmiyetini bir kere daha anladılar.
Yine bir gün, Hz. Üftâde, talebeleriyle kıra çıkmıştı. Talebeler hocalarına takdim etmek üzere, çiçeklerden demet yaparak huzura getirdiler. Herkesin çiçeğini kabul eden Üftâde, Azîz Mahmûd Hüdâyî'nin getirdiği kırık saplı çiçeği görünce; "Evlâdım! Bütün arkadaşların demet demet çiçek getirdikleri hâlde, sen niçin sapı kırık bir çiçek getirdin?" diye sordu. Aziz Mahmud Hüdâyî de; "Efendim, zât-ı âlinize ne takdim etsem azdır. Fakat hangi çiçeği koparmak için eğilsem, o çiçeğin; Allahü teâlâyı zikrettiğini gördüm. Ancak, bu gördüğünüz sapı kırık çiçeğin zikredemediğini görünce, onu size getirdim. Kusûrumu bağışlamanızı istirhâm ederim" dedi. Bu cevap, Üftâde hazretlerinin çok hoşuna gitti ve Azîz Mahmûd Hüdâyî'ye hayır dualarda bulundu.
Kaynakça:
Azamat, Nihat, DİA, ÜFTÂDE, mad.
Bahadıroğlu, Mustafa (2000). Üftâde Divanı. Bursa: Üftade Yay.
Meral, Arzu (2012). Dîvân-ı Hazret-i Üftâde. İstanbul: Revak Yay.
Özdamar, Mustafa (2005). Mehmed Muhyiddin Üftâde. İstanbul: Kırk Kandil Yay