Nefise Gürbüz

Şeyh-İ Kebir: Sadrettin Konevi  - 2

Nefise Gürbüz

İbnü’l Arabi, Sadrettin Konevi ile aralarındaki ilişkiden bahsederken şeyh-mürit ilişkisi olarak başlayıp entelektüel bir arkadaşlığa dönüştüğünü, sürekli yanında bulunarak bilgilerine ortak olduğunu ve Onun kendisinin varisi olarak kabul eder. Konevi’ nin çocukluğunda ve gençliğinde İbnü’l Arabi ile birlikte çeşitli bölgeleri dolaştığı bilinmektedir. Daha küçük yaşlarda iken tahammülü güç ağır riyazetlere girdiğinden söz edilmesi çocuk yaşta iken tasavvufun içinde olduğunu gösterir. Sadrettin Konevi, İbnü’l Arabi’nin ölümünden bir süre sonra 1241 yılında, menkıbelerdeki ifadeye göre Konya eşrafından birinin oğlunun tedavi etmek amacıyla Konya’ya gelmiştir. Konevi, İbnü’l Arabi dışında Evhadüddin-i Kirmani ve Sa’deddin-i Hammuye ile de dostluğu bulunmaktaydı. İbnü’l Arabi’nin Onu yanından hiç ayırmadığı ölümünden bir süre önce Onu, Şeyh Evhadüddin Kirmani’ ye emanet ettiği sırada “ Sadrettin’ e olan muhabbetimi biliyorsunuz. O benim için gerçek bir oğul gibidir. Hatta bu ne kelime, benim gözümde nesep itibariyle çocuğum olandan daha sevgilidir. Onunla benim aramda birçok akrabalık bağı vardır. O benim çocuğum, müridim ve talebemdir….” İfadeleri ile Konevi’ nin kendisi için ne kadar özel bir öğrenci olduğunu ve değerini ortaya koymuştur.

Konevi,  metot ve üslup olarak eserlerinde semboller kullanması, ağır bir dille yazılması ve dilinin kendisine ait bir terminolojisi olması sebebiyle entelektüel diye tabir edilen kesimce anlaşılabildiği herkesçe anlaşılamadığı bilinmektedir. Hatta cümlelerinin o kadar anlam yüklü olduğunu anlatmak için;  Molla Fenari’nin Sadrettin Konevi’ ye ait bir eserdeki bir cümlesi için sayfalarca yorum yaptığı kaynaklarda ifade edilmektedir.

Konya’ya yerleşen Sadrettin Konevi, günlerini eğitim öğretim, irşat ve eser telifi faaliyetleriyle geçirmiştir. Abdullah, adında bir oğlunun olduğu tahmin edilmektedir. Bu durum Yasin et- Tilmisani ile mektuplarında kendisine Ebu Abdullah denilmesinden dolayıdır. Ayrıca kendisi sağ iken ölen Sadeddin adında başka bir oğlu olduğu ve vasiyetlerinden de Sekine adında bir kızının olduğu anlaşılmaktadır.

Sadrettin Konevi, gerek düşünceleri gerekse yetiştirdiği talebeleri vasıtasıyla Anadolu Selçukluları döneminde özellikle Konya’ya önemli bir yere sahip olmuştur. Konya’nın en büyük şeyhi ve bilgini kabul edilmiş ve İbnü’l Arabi’nin evlatlığı olması dolayısıyla da Şeyh-i Kebir unvanıyla ifade edilmiştir. Konevi asıl şöhretini İbnü’l Arabi’nin vahdet-i Vücut felsefesinin en büyük temsilcilerinden biri olmasıyla kazanmıştır.

Mevlana Celaleddin Rumi ile olan dostluğunu; Mevlana’nın kendi cenaze namazını Konevi’ nin kıldırmasını vasiyet etmesi ve Sadrettin Konevi’ nin de “Dünya’da bir tane Şeyhü’l İslam vardı, O da gitti” diyerek, Onu övmesi aralarındaki sevgi ve samimiyetin en güzel örneğidir.

Konevi’ nin kaynaklarda bazı kerametlerinden de bahsetmektedir. Moğol işgalinin İslam dünyasının kasıp kavurduğu bir zamanda yaşamış olan Konevi, Kırk Hadis şerhiyle ilgili kitabında, Moğolların Bağdat’ı işgal ettikleri yıl 1258 yılı içinde “ Hz. Peygamber’i kefene sarılmış bir halde rüyada gördüğünü bunu işgale yorduğunu” söylemiş ve rüyayı gördüğü gecenin sabahında Bağdat’ın düştüğü haberi gelmiştir. Ayrıca O fitnelerin geleceğini belirterek “ Kim evli değilse Şam’a gitsin. Çünkü diğer şehirlerde öyle zulümler, fitneler kopacak ki oralarda bulunan halkın çoğunluğunun kurtuluşu güç olacak” diyerek fitnelerin geleceğini haber etmiş ve vasiyetinde bunu belirtmiştir.

Sadrettin Konevi 1274 yılında vefat ettiği bilinmektedir. Şeyhi İbnü’l Arabi’nin yanına defnedilmesini istemişse de bu mümkün olmamıştır. Konya’da kendi adını taşıyan Camiinin avlusuna defnedilmiştir.

Yazarın Diğer Yazıları