Nefise Gürbüz

Seydişehir'in Mimarı : Seyyid Harun Veli-2

Nefise Gürbüz

Seyyid Harun Hazretleri kendi döneminin siyasi liderleriyle yakın ilişki içerisindeydi. Seyyid Harun’un Seydişehir’e geldiği sırada bölgede Eşrefoğlu Mehmet Bey (1302-1320) hüküm sürmekteydi. Eşrefoğlu Mehmet Bey, başlangıçta Seyyid Harun’dan çekinip düşmanca bir tavır takınmış, sonradan onun iktidar hırsı içinde olmadığını, dervişlikten başka gayesi bulunmadığını görünce onun en büyük destekçisi olmuş, hatta Seydişehir’de kurulan külliye için Seydişehir ve Beyşehir ‘de vakıflar tahsis etmiştir. Bu tarihten sonra eski adı Süleymaniye olan Beyşehir ” beğ şehri” Seydişehir ise ” Seyyid şehri ” adlarıyla anılmaya başlanmıştır.

 Seyyid Harun Hazretleri’nin Turgutoğulları ile de yakın ilişki içerisinde olduğu görülmektedir. Bu ailenin pek çok ferdinin Seyyid Hârun Türbesi’nde gömülü olması bu yakınlığın siyasî olmaktan çok mânevî olabileceğini akla getirmektedir. Karamanoğlu II. İbrâhim Bey’in Ulukilise köyündeki arazileri, İbrâhim Bey’in âzatlı kölesi Bahadır Ağa’nın Seydişehir Yenice köyündeki bir çiftliği Seyyid Hârun Tekkesi’ne vakfetmesi onun bu beylik nezdinde de itibar sahibi olduğunu göstermektedir. Seyyid Hârun’un çevredeki diğer sûfîlerle de münasebet kurduğu anlaşılmaktadır. Bunlardan biri Seydişehir’e bağlı Mahmud Hisar köyünde tekkesi bulunan Didiği Sultan’dır. Didiği Sultan menâkıbına göre kendisi Anadolu’ya geldiğinde Seyyid Hârun ile karşılaşmış, ölümünden sonra onun cenaze namazını kılmıştır. Hatta kaynaklarda, Seyyid Hârun ile Didiği Sultan arasında yakın bir dostluk olup, Didiği Sultan’ın ölümünü duyunca çok üzülen Seyyid Hârun’un, gıyabında onun cenaze namazını kıldığı belirtilmektedir.

Seyyid Hârun’un yanından ayrılmayan, Seydişehir’i kurduğu sırada kendisine yardım eden dervişlerin “baba” unvanı taşımaları bunların daha ziyade kalenderî bir anlayışa sahip oldukları izlenimini uyandırmaktadır. Seyyid Hârun ölümüne yakın bu halifelerini irşad için değişik bölgelere göndermiştir. Mahmud Seydi’yi Alâiye’ye, Zekeriyyâ Baba’yı Manavgat’a, Ali Baba, Gök Seydi, Kilimpûş ve Siyah Derviş’i Teke ili’ne, Akça Baba’yı Germiyan’a, Nasibli Baba’yı Aydın’a, Gök Demir’i Adalar’a, Haydar Baba’yı Rumeli’ye yollarken gittikleri yerlerde hak yolundan ayrılmamalarını, cihad etmelerini ve yoksulu gözetmelerini tavsiye etmiştir Halifelerin gönderildiği merkezler dikkate alındığında Seyyid Hârun’un Akdeniz ve Ege bölgelerinin İslâmlaşma sürecindeki etkisi açık biçimde ortaya çıkar.

Seyyid Harun Veli, 3 Mayıs 1320 (h. 23 Rebiülevvel 720) tarihinde vefat etmiş, vasiyeti üzerine tekkesinin bulunduğu yere defnedilip üzerine türbe yaptırılmıştır. Seyyid Harun Veli; fikirleri, hayat tarzı ve sahip olduğu misyonu itibariyle toplum nezdinde çok saygın ve önemli bir yere sahipti. O, bölgedeki gayr-i Müslimlere karşı savaşan bir mücahit, insanları İslam’a çağıran bir davetçi, onların hidayete ermesini sağlayan bir mürşit ve rehber, onlara öncülük eden bir lider, duasıyla şifa veren, fakirleri koruyup kollayan bir Allah dostuydu. Ayrıca o, kurduğu medresenin ilk müderrisiydi. Seyyid soyundan gelenlerin ders verdiği bu medrese, bölgenin önemli bir eğitim kurumu olarak varlığın ve faaliyetlerini 1900’lü yıllara kadar sürdürmüştür.

Seyyid Hârun’un vefatından sonra Halife Sultan adlı kızı babasından sonra müridler arasında yapılan oylamayla tekkenin şeyhi olmuş ve bu görevi yaklaşık kırk yıl sürdürmüştür. Seyyid Hârun’un kardeşi Seyyid Bedreddin onunla birlikte Anadolu’ya gelmiş ve Konya’da Hatunsaray yakınlarında vefat etmiştir. Tekkenin idaresi Halife Sultan’ın ardından Makālât’ın yazarı Abdülkerîm’in büyük dedesi Şeyh Mûsâ’ya geçmiş, Şeyh Mûsâ’dan sonra bu aile tarafından sürdürülmüştür. Osmanlı Devleti, Seyyid Hârun’un evlâtlarına büyük saygı göstermiş, Eşrefoğulları ve Karamanoğulları döneminden beri mevcut olan vakıfları onayladığı gibi yeni vakıflar tahsis etmiştir. Seyyid Hârun Zâviyesi XVI. yüzyılda Seydişehir ve Bozkır bölgesinin en zengin vakfıydı. Seydişehir’in merkezindeki derici, fırıncı, değirmenci vb. esnafın kontrolü bu ailenin eline verilmişti ve aile fertleri her türlü vergiden muaftı. Seyyid Hârun’un Seydişehir’de kurduğu medrese de ailenin önemli faaliyet merkezlerinden biriydi; Seyyid Hârun neslinden gelenlerin ders verdiği bu medrese bölgenin meşhur bir eğitim kurumuydu. Seyyid Hârun’un ailesinden bir ikinci kolun Seydişehir dışında Konya sahrasındaki konar göçer Atçeken oymakları arasında yaşadığı görülmektedir. Tahrir defterlerinde “cemâat-i evlâd-ı Seyyid Hârûn” şeklinde kayıtlı olan bu grup Seydişehir yakınlarındaki Turgut kazasında ve civarında yaşamaktaydı.

Ferit Uğur, “Seydişehir’inin Kuruluşu”, M. Çağatay Uluçay, “Makalât-ı Seyyid Harun”, Hasan Basri Karadeniz, “Seydişehir’in Kurucusu Seyyid Harun’un Evlâdları”, Rüştü Ergen, “Seydişehri’nin Kuruluşu”; Haşim Şahin, ”Seyyid Harun”.

Yazarın Diğer Yazıları