
Osmanlı Devleti'nin İlk Şeyhülislamı: Molla Fenari-1
Nefise Gürbüz
İlmi ve Şahsiyeti
Bursa’da kabri bulunan ve önemli Allah dostlarından biri olan Molla Fenari’nin asıl adı Şemseddin Muhammed bin Hamza Muhammed İbnu’l Fenari er- Rumi olarak bilinmektedir. Genellikle Molla Fenari lakabıyla tanınmıştır. Molla Fenari, Fenar kelimesine nispetle Fenerci veya Fenerli anlamına gelmektedir. Molla Fenari birinci şekle göre fenercilik sanatına nispetle Fenari lakabını almış olduğu rivayet edildiği gibi, Fenar Köyüne mensup olduğuna dair söylentiler de bulunmaktadır. Fenar Köyü’nün ise; Molla Fenari’nin oğlundan alınan görüşe göre; Horasan civarında bulunan bir belde olduğu bilinmektedir. Başka bir rivayete göre ise, Fenar köyü, Bursa’da Yenişehir ile İnegöl taraflarında bir kasaba olduğunu söyleyenlerde mevcuttur. Aynı şekilde Fenar köyü’nün Amasya veya Karaman’ın köylerinden olduğunu ileri sürenlerde olmuştur. Tüm bu rivayetlerden Molla Fenari’nin daha küçük yaşlarda iken Maveraünnehir’den Anadolu’ya gelmiş bir Türk olduğu ortaya çıkmaktadır. Molla Fenari’ ye gençliğinde Molla denilmeye başlanmıştır. Fenari lakabıyla birlikte Molla Fenari denilerek meşhur olmuştur.
Molla Fenari’nin soyundan gelen ve Fenârzâdeler olarak bilinen ailesi ise, ilmiye içerisinde uzun zaman hizmet vermişlerdir. Şeyhülislâm ve kazasker yetiştiren bir aile olarak tanınan Fenârzâdeler hakkında Kâtip Çelebi, “Ahfadının yazdıklarına göre onlar Osmanlı Devleti’nde beyt-i ilm idiler” der. Aileye mensuplarından ikisi Şeyhülislam, ikisi kazasker, altısı kadı, üçü Müderris olmuş ve birer kişi de nakibüleşraflık, nişancılık ve vezirlik görevlerine kadar yükselmiştir. Osmanlılardan önceki Müslüman toplumlarda var olan “ulema aileleri” Osmanlı döneminde de ilmî gelişmenin önemli bir ayağını oluşturmuştur. Osmanlı döneminde ulema ailesi imtiyazına sahip olan ilk aile ise Fenârîzâdelerdir. Ailenin ilk nesli Bursa’da hizmet vermiş, Fatih döneminden sonra ise kazaskerlik başta olmak üzere farklı görevlerle İstanbul’da vazifelendirilmişlerdir. İlk yerleşim yerleri olan Bursa medreselerindeki hizmetleri dışında bu şehrin sosyal ve ekonomik yaşamında da eserleri ile etkili olmuş bir aile olduğu bilinmektedir.
Molla Fenari, 1350 yılı Nisan ayında dünyaya gelmiştir. Babası o dönemin sufi âlimlerinden Nureddin Hamza bin Muhammed bin Muhammed bin Hamza’dır. Molla Fenari, babası vefat edince kız kardeşinin eşi olan Husrev adında zengin bir kişi tarafından himaye edilmiş ve gençliğinin bir kısmı onun yanında geçmiştir. Anadolu’ya ne zaman geldiği bilinmeyen Molla Fenari’nin Anadolu’ya gelmeden önce ilk tahsilini babası Hamza bin Muhammed’den aldığını bilinmektedir. Ayrıca kendisi, Sadreddin Konevi’ nin meşhur eseri olan Miftahü’l- Gaybı babasına okumuştur. Daha sonra da bu esere bir şerh yazmıştır. Molla Fenari’ nin daha genç yaşta böylesine yoğun tasavvufi-felsefi bir eseri okuması onun, Arapça' ya erken yaşta vakıf olduğunu ve bu eseri anlayacak kültür ve bilgi birikimine sahip bulunduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Molla Fenari 'nin Arapçayı çok iyi bildiğini ve bununla birlikte bedii, meani gibi edebi ilimlere ileri derecede vakıf olduğunu anlaşılmaktadır.
Molla Fenari’nin Anadolu’da önce İznik’e gittiği ve İznik’te Orhaniyye Müderrisi, Kara Hoca lakabıyla bilinen Alâeddin Esved’den dersler aldığı bilinmektedir. İznik, Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde eğitim anlamında çok önemli konuma sahipti. Orhan Gazi (1362) İznik’i fethedince orada bulunan eski bir manastırı medreseye çevirmiş ve başına devrin önemli âlimi olan Davud-ı Kayseri’yi getirmiştir. Daha sonra bu medreseye ikinci müderris olarak Taceddin Kürdi’ yi atamıştır. İşte Molla Fenari, devrin ileri gelen bu değerli bilginlerin yanında üç yıl kalarak onlardan dersler almıştır. Amasya’da ise, dönemin önemli âlimlerinden Fahrettin Razi’nin torunu Cemaleddin Aksarayi’den de ders almıştır. Mısır’da ise, Muhammed el- Baberti’ nin yanında yaklaşık dört yıl kalarak kendisinden ilim tahsil etmiştir. Yaklaşık dört yıl Mısır'da kalan Molla Fenari, şer’i ilimlerde oldukça ilerlemiş ve Arapçasını ilerletmiştir. Kendisi Türk olmasına rağmen eserlerini Arap lisanıyla yazmıştır. Ayrıca, Türkçe eserinin olmadığı da bilinmektedir. Yazdığı Arapça eserlerde sağlam ve seviyeli bir ifade kullanmış ve bu durum kendini eserlerinde belli eder. Yani, kullandığı cümleler kastettiği manayı ifade edebilecek bir tarzdadır. Molla Fenari’nin ilmi yönü Tabakat kitaplarında şöyle anlatılmaktadır. “ O, 14. Asrın başında zamanının en büyük bilginlerinden biridir. Molla Fenari, devrinde hiçbir âlimin erişemediği ilmi bir seviyeye yükselmiştir. Klasik kaynakların hemen hepsinde ondan bahsedilirken, onun "akli ve nakli ilimlere" tam vakıf olduğu kaydedilir.”
Molla Fenari tahsil hayatında kendi döneminin önemli bilginlerin en güzel şekilde istifade etmesini bilmiştir. Kendisi de önemli şahsiyetler yetiştirecek, devrinin dini, ilimi ve siyasi hayatına damgasını vuracaktır. Eserlerinin bir kısmı şunlardır; Fusûlü’l-Bedâî ve Usûlü’ş-Şerâyî, Risâletü’s Salâtiyye, Fevâidü’l-Fenârîyye.
Kendisinin hangi tarikatlara mensup olduğu konusunda birbirinden farklı rivayetler mevcuttur. Bir görüşe göre O, Ebheriyye, Zeyniyye ve Erdebiliyye tarikatlarından her üçünün de âdâb ve inceliklerini öğrenmiştir Bir başka kaynakta ise; Molla Fenari’nin Ekberiyye, Zeyniyye ve Halvetiyye tarikatlarına bağlı olduğu söylenmektedir. Molla Fenari’nin bu bağlantıları, Onun, tasavvuf geleneğinin içinden gelen bir âlim olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Davud el-Kayseri’den sonra Osmanlı toplumunda vahdet-i vücud anlayışının onun sayesinde geliştiğini söyleyebiliriz.
Yazının devamı haftaya…