
Mevlid-İ Şerif'in Mimarı: Süleyman Çelebi-1
Nefise Gürbüz
Süleyman Çelebi herkes tarafından bilinen Türkçe "Mevlid" kasîdesinin yazarıdır. Bursa'da doğmuştur. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Fakat, Süleymân Çelebi'nin Mevlid'i 60 yaşında yazdığı ve eserin 1409 senesinde bittiği, en eski olarak bilinen nüshasında mevcut bir beyte istinâd etmektedir.1422 senesinde vefât ettiği bilindiğine göre, onun 1351 senesinde doğduğu sonucuna varılmaktadır. Sultan Birinci Murâd Hanın vezîrlerinden Ahmed Paşanın oğlu, Şeyh Mahmûd Efendinin torunudur. Mahmûd Bey, 1338 senesinde Sadrâzam Süleymân Paşa ile Rumeli'ye sal ile geçenlerdendir. Süleymân Çelebi, Bursa'da asrının ileri gelen âlimlerinden ilmi eğitimini almış. Büyük bir âlim olarak, Sultan Yıldırım Bâyezîd zamânında Dîvân-ı Hümâyûn imâmı, sonra da Bursa'da onun inşâ ve ihyâ ettiği câminin imâmı oldu. Resûlullah efendimize olan muhabbeti, Vesîlet-ün-Necât isimli mevlid kasîdesini yazmasına vesîle olmuştur.
Mevlid-i Şerifi yazma nedeni olarak kaynaklarda anlatılan menkıbe şu şekildedir: İyi bir tahsîl gören Süleymân Çelebi, Bursa'daki Ulu Câminin baş imamlığına getirildi. Bu câmideki imâmlığı sırasında, bir gün İranlı bir vâiz, vâz ve nasîhat ederken, Bakara Sûresi’nin iki yüz seksen beşinci âyet-i kerîmesinin; "Biz Allahü Teâlânın Peygamberlerinden hiç birinin arasını ayırt etmeyiz (hepsine inanırız). Duyduk ve itâat ettik." meâl-i şerîfini tefsir eder; "Hazret-i Muhammed ile Hazret-i Îsâ arasında hiçbir farklılık, üstünlük yoktur." diye, kendi kafasına, bozuk inanışına göre tefsîr etti. Cemâat arasında bulunan bir kimse dayanamayıp, ayağa kalktı ve; "Ey câhil! Kendi kafana göre nasıl tefsîr edebilirsin? Sen bu ilimde çok gerilerdesin. Hiç peygamberler (aleyhimüsselâm) arasında üstünlük farkı olmaz olur mu? Elbette Peygamberimiz Muhammed (aleyhisselâm), bütün peygamberlerden daha üstündür. Burada fark yoktur demek, nübüvvet ve risâlet yönünden fark yoktur demektir. Üstünlükler, mertebeler yönünden değildir. Burada; "Birinin peygamberliğini kabul edip, diğerini kabul etmeyerek aralarında bir ayrılık gütmeyiz. Her birini kendi derecelerine göre peygamber olarak kabul ederiz" buyurulmaktadır. Bundan, derece ve faziletleri aynıdır anlamı çıkmaz. Bunun ispatı ise, yine Bakara Suresi’nin iki yüz elli üçüncü âyet-i kerîmesidir. Burada mealen; "Bu (sürede sözü geçen) peygamberlerin bir kısmını, kendilerine verilen özelliklerle diğerlerinden üstün kıldık." buyurulmaktadır. Görüldüğü gibi, bu iki âyet-i kerîme, bizim âlimlerimizin tefsîr ettiği gibi birbirlerini doğrulamaktadır. Hâlbuki senin bozuk düşüncene göre birbirlerini tekzib etmektedir ki, hâşâ bu olamaz!" gibi pek çok sözler söyledi, pek çok delîller getirdi.
Bu sözler karşısında İranlı vaiz, yanlış düşündüğünü kabul etti. Bütün bunlara şahit olan Ulu Câmi baş imamı Süleymân Çelebi, bu hâdiseden dolayı çok duygulanmış ve meşhur Mevlid-i Şerîfini yazmıştır. Mevlid-i Şerîf'inde, hep Ehl-i sünnet itikadını anlatmıştır. Bu bozuk îtikâdlı vâizin sözüne cevap olarak:
Ölmeyüb Îsâ göğe bulduğu yol,
Ümmetinden olmak için idi ol."
beytini söyledikten sonra, Resûlullah efendimizin faziletlerini şöyle izah etmiştir:
"Dahî hem Mûsâ elindeki asâ,
Oldu O'nun izzetine ejderhâ.
Çok temennî kıldılar Hak'dan bunlar,
Kim Muhammed ümmetinden olalar.
Gerçi kim bunlar dahî mürsel durur.
Lâkin Ahmed efdâl-ü-ekmel durur.
Zîrâ efdalliğe ol elyak durur,
Ânı öyle bilmeyen ahmak durur."