Hayatta hepimizin üzerine düşündüğü, bir türlü tam anlamıyla çözemediği iki kavram vardır: kader ve gayret. Kader, bazen elimizde olmayan olaylar zincirinin bizi bir yerlere sürüklediğine inandığımız bir güç; gayret ise bu zincirleri kırma ya da şekillendirme çabasıdır. İşte tam da bu yüzden “Takdiri ezele teslimiz ama gayrete de aşığız” sözü, bu ikilemi derin bir anlamla özetler.
Bu söz, insanın iki temel ruh haline dokunur. Bir yandan teslimiyetimin huzurunu, diğer yandan çabanın tutkusunu barındırır. Bir şeyler ters gittiğinde “kader” deriz, ama iler yolunda gittiğinde “gayretimizin sonucu” olarak görürüz. Peki, bu ikisi birbirinden ayrı kavramlar mı yoksa tamamlayan parçalar mı?
KADER Mİ GAYRET Mİ?
Hayatta başımıza gelen her şeyin bir sebebi olduğuna inananlar için kader, bir yol haritasıdır. Ancak o haritayı nasıl okuyacağımız, hangi yönü seçeceğimiz bizim elimizdedir. Örneğin, bir öğrencinin sınavdan düşük bir not aldığında, bunun kader olduğunu düşünebilir. Ancak sonraki sınav için daha çok çalışmayı seçmesi, gayretin devreye girdiği yerdir. Kader, bazen başlangıç noktasıdır ama yolculuğun nasıl devam edeceği bizim gayretimize bağlıdır.
Büyük düşünürler, kader ve gayreti birbirine zıt görmek yerine, bir bütün olarak ele almıştır. Hz. Mevlana, “Ne arıyorsan sen osun” derken aslında insanın kendi çabasıyla hayatını şekillendirdiğini anlatır. Ancak yine Hz. Mevlana, tevekkülün ve teslimiyetin önemine de vurgu yapar. Yani insan, bir yandan inandığı bir güce teslim olurken diğer yandan bu gücün ona verdiği imkanları en iyi şekilde değerlendirmelidir.
GAYRETİN TUTKUSU
Gayret, insanı insan yapan en önemli özelliklerden biridir. Bizi harekete geçiren, zorlukları aşmamızı sağlayan şey gayrettir. Tarihte büyük işler başaran insanların hikayelerine baktığımızda, kaderle yetinmeyip sürekli mücadele eden, düşse de kalkıp tekrar deneyen bir ruh hali görürüz.
TESLİMİYETİN HUZURU
Öte yandan teslimiyet, bir tür kabulleniştir. İnsan bazen ne kadar çabalarsa çabalasın, kontrol edemeyeceği şeylerle karşılaşır. Bu noktada teslimiyet devreye girer. Ancak bu teslimiyet bir vazgeçiş değil, bir sakinleşmedir. “Elimden geleni yaptım, gerisi takdir-i ilahi” diyebilmek, ruhu özgürleştirir.
Kader ve gayret arasında ince bir denge vardır. Sadece kadere teslim olursak, hayatı pasif bir şekilde yaşarız. Ancak sadece gayrete odaklanırsak, kontrol edemeyeceğimiz şeyler karşısında yıpranırız. Asıl önemli olan, bu ikisini dengeleyebilmektir. Bunu başardığımızda, hem huzuru hem de başarıyı buluruz.
“Takdiri ezele teslimiz ama gayrete de aşığız” sözü, bizi bu dengeyi kurmaya davet eder. Teslimiyetin huzurunu, gayretin enerjisiyle birleştirmek; hayata anlam katan işte budur.