Yakup Peygamber'in oğlu Hz. Yusuf'a mektubu
Mustafa Özyurt
İşte bu minvâl üzere Ya’kûb aleyhisselâm da ümîdini yitirmeyerek Mısır Azîzi’ne, yâni Yûsuf’a oğullarıyla bir mektup gönderdi. Ya’kûb -aleyhisselâm- o zamanlar oğlu Yûsuf’un Mısır Azîz’i olduğunu bilmiyordu. Mektupta şöyle diyordu:
“Bismillâhirrahmânirrahîm! Halîlullâh İbrâhîm oğlu İshâk’ın oğlu İsrâîl Ya’kûb’dan Mısır Azîzi’ne:
Biz, başına bir çok belâlar gelmiş bir sülâleyiz. Ceddim İbrâhîm, Nemrûd’un ateşiyle mübtelâ kılındı; sabretti. Allâh da onu selâmete ulaştırdı. Babam da başka iptilâlarla imtihân edildi; sabretti. Allâh ona da mükâfât verdi. Bana gelince, ben de oğlum Yûsuf’u kaybettim. O’nun ayrılığından ağlaya ağlaya gözlerim görmez oldu, belim büküldü. Yanında rehin tuttuğun oğlumla kendimi tesellî ediyordum. Onun hırsızlık ettiğini söylemişsin. Bizim neslimizden olan hırsızlık yapmaz. Biz hırsız doğurmayız. Onu bana iâde edersen edersin, eğer etmezsen, sana öyle bir bedduâ ederim ki, yedi batın evlâdına tesir eder!”
HZ. YUSUF’UN BABASINA YAZDIĞI CEVAP
Yûsuf a.s. bu mektubu alınca ağladı ve O da şu cevâbı yazdı:
“Bismillâhirrahmânirrahîm! Mısır Azîzi’nden, İsrâîl Yakup’a;
Ey yaşlı kimse! Mektubun geldi. Okudum ve muhtevâsını anladım. Orada sâlih babalarından bahsedip her birinin belâlara dûçâr olduklarını ve sabrettiklerini yazıyorsun. Onlar nasıl iptilâlara sabrettilerse, sen de öyle sabret! Vesselâm!”
Yakup aleyhisselâm bu cevâbı alınca:“–Allâh’a yemîn ederim ki, bu bir melik mektubu değil, bir peygamber mektubudur. Ve bunu yazan, olsa olsa Yûsuf’tur.” diyerek oğullarını mes’elenin aslını öğrenmeleri için tekrar Mısır’a gönderdi. Oğulları da hemen yola çıktılar:
“Onlar Mısır’a varıp Yûsuf’un huzûruna girdiklerinde dediler ki: «–Ey Azîz! Bizi de, çoluk çocuğumuzu da kıtlık bastı, biz bu sefer pek az bir meblâğ getirebildik. Lütfen bize tahsîsâtımızı yine tam ölçek ver, ayrıca sadaka da ihsân eyle. Şüphesiz ki Allâh tasadduk edenleri fazlasıyla mükâfatlandırır.»
Yûsuf dedi ki: «Siz, câhilliğiniz döneminde Yûsuf ile kardeşine yaptığınız muâmeleyi elbette biliyorsunuz, değil mi?” (Yûsuf, 88-89) Tefsîrlerde ifâde edildiğine göre, Hz. Yûsuf’u kuyuya atan kardeşleri, en küçük kardeşleri olan Bünyamin’e de dâimâ hakâret ve eziyet ederlerdi. (Devam edecek)