
UÇMAYI BAŞARAN İNSAN
Mustafa Özyurt
Hatırasız bir insan tasavvur etmek mümkün değildir. İnsan hayatı da acı ve tatlı hatıraların dokuduğu bir kumaş gibidir. Bir ilim olarak tarih de milletlerin maziye aid hatıralarından dokunmuştur. Bu sebeple milletler için en evvel tahsil edilecek ilim, dini, milli ilimdir, tarihtir….
Tarih ilmi, insanın fikri terbiyesine, medeni faziletine hizmet eden hakiki bir vasıtadır. Aşağıda nakledeceğimiz zatların hayatı, bu mevzu da belki binlercesinden birkaç misaldir.
fizik ve astronomi sahasında birçok keşfe imza atan Endülüs’lü Ebu’l-Kasım bin Firmas (887) aynızamanda dünyada uçmayı başaran ilk kişdir. Dünya ilim ve teknoloji tarihinde malasef bu güne kadar üstün güçlerin dayatması hakim olmakta ve icadlar tarihi de taraflı bir o kadarda yanlış olarak kitaplarda yazılmaya devam etmektedir.
Prof. dr. Plip K. hitti, siyasi ve kültürel islam isimli eserinde İbn-i Firmas hakkında şunları kaydetmektedir:” İslam tarihinde bir kişi yani İbn-i Firmas, insanın uçma hususunda ilk ilmi teşebbüsü yapan kimse olarak da bilinir. Kaynaklaarın bize naklettiğine göre onun uçmak için geliştirdiği alet, kuş tüylerinden yapılmış kanatlarından oluşan bir cihazdan ibaretti. Ve kendisini uzun müddet havad uçurabilmişti.”
İbn-i Firmasdan 750 sene sonra, gelişmiş bir mekanizma ile Galata Kulesinden Üsküdar’a uçabilen Hazerfen Ahmet Çelebi’nin malesef ilim ve teknoloji tarihinde adı geçmez.
Dünya icadlar ve teknoloji tarihi tarafsız ve tarihi hakikatlere uygun olarak ele alınmalı ve yazılmalıdır. Belki bir gün insaflı ilim adamları bunu gerçekleştirirler. Insanlığın rahat ve menfaatı için geçmişte yapılmış bütün çalışmaların sahiplerinin en azından isimlerinin zikredilmesi bir ilim namusu ve insanlık borcudur.
Neden yabancıların mucitliklerinden çok bahsederizde kendi mucidlerimizi pek hatırlamayız? Bizim İbn-i Firmas ve Hazarfen Ahmet Çelebibi gibi nice tarihi şahsiyetlerimiz vardır. Onların ruhlarını hayırla yadedip onlarla iftihar edelim.
GEÇİMİN KAŞIK SATARAK SAĞLARDI
Tarihin Satır Aralıkları’nın I. cildinde, Ahmet yesevi (k.s.) hazretlerinin geçimini sağlamak üzere kendi yaptığı tahta kaşık ve kepçeleri sattığından bahseder;
Onun halden anlar bir öküzü vardı. Bu öküzün sırtına bir heybe asar, içinede yaptığı kepçe ve kaşıkları koyar, Yesi Çarşısına salıverirdi. Kim kaşık ve kepçeden alırsa ücretini heybenin gözünündeki çanağa bırakırdı. Mal alıpda ücretini vermeyen olursa, öküz o kimsenin peşini bırakmaz, nereye gitse peşinden o da giderdi. Adam ücreti heybeye koymadıkça, o kimsenin yanından ayrılıp başka yere gitmezdi. Akşam olunca evine gelirdi. Heybenin gözüne fazla para bırakanlarda olurdu. Ahmet Yesevi (k.s.) bunları ve kendisine gelen sayısız hediyeleri muhtaçlara ve bilhassa talebelerine sarf ederdi. Hayvana bile hizmet ettirebilen bir tarihi şahsiyet. (devam edecek)