
Tebuk
Mustafa Özyurt
Geçen ki yazımızda Mute savaşından bahsettiğimiz için, Ürdün’de Mute şehitlerinden bahsetmeyeceğim. Ama seyahat güzergâhı Ürdün’de, vakit ve imkân olursa Mute şehitliği ve Lüt gölü görülmeğe değer.
Muhterem okuyucular, İslam tarihinde Tebuk savaşının önemi çok büyüktür. İslam ordusu Tebuk’a giderken gelirken ve orada kalınan 20 gün içerisinde, İslam’ın gerek iman ve ameli mevzularında ve gerekse İslam dininin inkişafı da yani Arap yarımadasın ve dışında yayılmasında çok geniş yankı bulmuştur. Bu sebeple de Müslümanlık çok hızlı bir inkişaf devresine girmiştir. Aşağıdaki satırlarda buyurun beraber görelim bu hakikatleri.
Hz. Peygamber'in Hicretin dokuzuncu yılında, Şam'da toplanan kırk bin kişilik Bizans ordusuna karşı çarpışmak üzere Medine'den Tebük'e kadar sevk ettiği en son ve en güçlü askerî harekettir.
Tebük Arap yarımadasının kuzeyinde Medine ile Şam'ın ortasında bir yerin adıdır. Suyu ve hurmalığı olan bir yerdir. Bu savaş yolculuğunun son ucu burası olduğu için "Tebük Gazası" adı ile anılmıştır. Bu seferde savaş olmamış fakat en güçlü bir İslâm ordusu techiz edilmiş, böylece askerî ve siyasî açıdan önemli bir zafer kazanılmıştır.
Seferin nedeni: Bizans İmparatoru Heraklius'a bir mektup yazan Suriyeli Hristiyanlar, Muhammed'in öldüğünü, Müslümanların da kıtlık ve yokluk içinde perişan olduklarını, üzerlerine asker gönderilirse, onları kendi dinine katmanın tam zamanı bulunduğunu bildirdiler (Mecmau'z-Zevâid, VI, 191). Bunun üzerine Heraklius silahlandırdığı kırk bin kişilik askeri bir gücü Kubad'ın komutası altında yola çıkardı.
Cüzam, Lahm, Gassân ve Âmile adını taşıyan arap kabilelerinin de Rumlarla birlikte hareket edecekleri haberi Medine'ye ulaştı. Zaten Allah'ın resulü, kuzey sınırından güvende değildi. Böyle bir askerî harekât hazırlığını öğrenince genel seferberlik ilân etti. Allah'ın Resulu diğer gazvelerde genellikle seferin nereye olacağını gizli tutarken bu defa Bizans ordusuna karşı bir sefer düzenleneceğini açıklamıştı. Çünkü gidilecek yer uzak, havalar sıcak ve kurak, düşman güçlü idi. Ordunun buna göre hazırlık yapması gerekiyordu. Mekke'den ve diğer Arap kabilelerinden asker toplamak için de görevliler çıkarılmıştı.
Sıcak, kuraklık, kıtlık, uzaklık ve güçlü düşman unsurları bu seferi "güç ve zor bir sefer" haline getirmişti. Bu yüzden seferin rastladığı zamana Kur'an-ı Kerim'de "Sâatü'l-usre" (güçlük zamanı) denilmiş. Bu sefere katılan orduya da "Ceyşü'l-usre (Güçlük ordusu)" denilmiştir (et-Tevbe, 9/117; Müsned, IV.
Hz. Peygamber savaş için hazırlık yapılmasını emrettiği zaman mevsimin olumsuzlukları, ürünün hasat zamanı oluşu ve insanların yazın sıcağında ağaç gölgesinde oturmayı sevmesi yüzünden, böyle sıkıntılı bir yolculuğa isteksizlik vardı. Ashabı kiramın ağır davranması dikkati çekmişti. Bu yüzden Allah'u Teâlâ müminleri şöyle uyardı:
"Ey iman edenler! Size ne oluyor da: Allah yolunda cihada çıkın, denildiğinde, bazılarınız ağırdan alarak, bulunduğunuz yerden kımıldamak istemiyorsunuz? Yoksa siz ahireti bırakıp, sadece dünya hayatına mı razı oldunuz? Halbuki dünya hayatının geçici zevki ahiret saadeti yanında pek az ve değersizdir" (et-Tevbe, 9/38).
Devamı ayetlerde, eğer bu cihada çıkmazlarsa can yakıcı bir azapla karşılaşacakları, bunun zararının Allah'a değil kendilerine olacağı, Allah'ın Resulüne yardım etmeseler bile, Allah'ın O'na yardım edeceğini, nitekim Mekke'den hicret ederken de Resulullah'a yardım edildiği, mağarada da o, arkadaşına; "üzülme, Allah bizimle beraberdir" diyordu, böylece Allah'ın Resulune emniyet ve güven verdiği, şimdi de aynı yardımı yapabileceğini bildirdi (et-Tevbe, 9/39, 40).
İslâm toplumu şu ayetle topluca cihada çağrıldı: "Ey müminler! Güçlünüz zayıfınız hep birlikte savaşa koşun. Allah yolunda mallarınızla canlarınızla cihat edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır" (et-Tevbe, 9/41).
Sahabenın Orduya Yardımları
Hz. Peygamber her gün minberine oturur ve "Allahım! Sen şu bir avuç İslâm toplumunun yok olmasına fırsat verirsen, artık yeryüzünde sana ibadet olunmaz" diyerek yalvarır ve müminleri mallarıyla ve canlarıyla cihada teşvik ederdi. Bunun üzerine servet sahibi müminler orduya yardım getirmeye başladılar.
Hz. Ömer bu sefere dört bin dirhem gümüş para (beş dirhem yaklaşık bir koyun bedeli) getirmiş ve Hz. Peygamber'in "Geride ne bıraktın?" sorusuna "malımın yarısını" diye cevap vermiştir (M. A. Köksal, İs.T.156,).
Hz. Ebû Bekir de dörtbin dirhem getirince, Allah Rasulünün "Aile fertleri için ne bıraktın?" sorusuna; "Onlara Allah ve Resulunü bıraktım" diye cevap verince, bunu işiten Hz. Ömer hayır yarışında Ebû Bekir'i geçemeyeceğini belirterek ağlamıştır (İbnü'l-Esîr a.g.e. III, 327).
Abdurrahman b. Avf da sekiz bin dirhem sermayesinin yarısını getirince Allahın rasulü sav; "Allah senin getirip verdiğini de, ev halkın için ayırdığını da bereketlendirsin" diye dua etmiştir. (Taberî, X, 197) (Devam edecek)