Mustafa Özyurt

Sultan Vahdeddin

Mustafa Özyurt

Çamlıca yayınları Muhtasar Osmanlı Tari s.474)den kaydettiğim malumatları, merhum Sultan Vahdeddin hakkında sağlam kaynağından sizlere aktarmaya çalışacağım. Zira Osmanlı ve gerçek tarihimizin düşmanları devlet büyüklerimizden kimisini “Vatan haini kimisini vatanından kaçtı diye yalan yanlış yazılarla beyinleri bulandırmaya zihinleri kirletmeye çalışıyorlar. Yukarıda bahsi geçen eserden kaydettiğim notları satır ve katkı yapmadan, beraber okuyalım.

Sultan Vahdeddin düşmanların hazırladığı ve Anadolunun işgalini ihtiva eden Sevr Anlaşmasını bütün baskılara rağmen imzalamadı. İşgal altında kalan vatanın kurtulması için elinden gelen hertürlü gayreti ve fedakarlığı gösterdi. Memleketin Anadoludan kurtarılacağına kesin olarak inanan padişah, Anadolu’ya bir heyet gönderdi. İstiklal harbinin zaferle neticelendikten sonra T.B.Millet Meclisi hükümeti, I Kasım 1922 de hılafetle saltanatın ayrıldığını ve ve saltanatın kaldırıldığını bir kanunla kabul etti. Böylece İngilizlerde asırlardan beri uğrunda çalıştıkları emellerine nail oldular.

15 Kasım 1922 Sultan Vahıdeddin Han, yaşanan hadiseler üzerine hürrüyet ve hayatını tehlike de gördüğünü, Osmanlı Saltanatı  ve İslam hılafeti üzerine meşru ve  mukaddes haklarını muhafaza etmek şartıyle hayatının korunmasını en çok müslüman tebaaya sahip olan İngiltere’den beklediğini bildirdi.

Bizzat kaleme aldığı yazıda şöyle diyordu: “ İstanbuldaki işgal orduları başkumandanı General Harigton cenaplarına. İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere devlet-i fahimesine iltica ve bir an evvel İstanbuldan mahall-i ahara naklimi talep ederim(16 Kasım 1922).”

Yazıyı da: “Müslümanların halifesi Mehmed Vahıdüddin” diye imzalamış, padişah sıfatını kullanmamıştı.

Sultan Vahideddin Han, vatanı terk etmek mecbueriyetinde kalmıştı(17 Kasım 1922), fakat kendisine kaçtı veya ihanet etti şeklinde bir çok iftiralar da yapılmıştır.

Sultan Vahdeddin Han, hatıralarında kaçmadığını, hicret ettiğni ifade etmiştir. Saltanatsız bir hılafeti red veya kabul etmek mecburiyetinde bırakıldığını, buna karşı koyma veya baş eğme imkanını bulamadığını, etrafını saran kör ve nankörlerden bunaldığını, kamuoyunun yatışmasına ve durumun açıklık kazanmasına kadar geçici olarak tehlikeli bölgeden ayrılmaya  karar verdiğini, mukaddes topraklara gitmek için bir istasyon demek olan Malta’nı seçimini ehvenişer saydığını, Peygamberimizin yolundan giderek diyanet ve İslami saltanat aleyhine hareket etmekte olanlardan ayrılıp hicret ettiğ halde ecdadından miras kalan saltanat hakkından ve hılafetten hiçbir zaman feragat etmediğini beyan etmiştir.

Ankara hukümeti, Sultan Mehmed Vahıdüddin Han’i hal’ ederek Abdülmecid Efendiyi halife seçtiğini ilan edince (19 Kasım 1922), Sultan Mehmed Vahıdüddin şunu söylemiştir. Beni ancak müvekkil-i zişanım hal’ edebilir”. Abdülmecid Efendi ile ilgili haberleri gazetelerden okuyunca da:” Mecid Efendi nihayet muradına erdi. Zavallıya bir imam postu gönderdiler. O hala bilmezden gelerek ve cübbesini sürükleyerek tahta oturmaya yelteniyor.”demişti.

Sultan vahidüddin Han, önce Malta’ya, iki ay sonra(5 ocak 1923). Buradanda Taif’e gitti. İngilizlerin entrikalarının kendisini rahat bırakmayacağını ve Hıcaz’da daha fazla kalamayacağını anlayınca Taif’ten Mekke-i Mükerreme’ye dönerek (15 Mart 1923) Filistin’e geçmek istedi. Fakat İngilizler buna izin vermedi ve yol parası kendisine ait olmak üzere İsviçre’ye götürebileceklerini bildirdiler. Kıbrıs’a gitmek isteyen Mehmed Vahidüddin Cidde’ye geldi(17 Nisan 1923) . ingilizler kesin bie dille bunuda reddettiler. Bunun üzerine deniz yoluyle Süveyş’e, oradanda Mısır hukümetinin tahsis ettiği tirenle İskenderiye’ye ulaştı. İngilizler, 72 saatten fazla Mısır da kalmasına izin vermedikleri için İsviçre’ye gitmek üzere yola çıktı. Bu sırada Lozan Konferansı devam ediyordu. Padişahın İsviçre de olmasını sakıncalı bulan İngilizler onu İtalya’ya yönlendirdiler.

İtalyan hukümeti, Sultan Vahdeddini Cenova limanında gayri resmi bir merasimle karşıladı(2 Mayıs 1923). Karşılayıcılar arasında bulunan Damat ferit Paşa eski efendisiyle son defa görüştü. San Remo’daki Villa Nobel’e yerleşen Mehmed Vahidüddin Han, burada on altı ay boyunca tek başına yaşadı. Ailesine ancak 3 mart 1924’te Osmanoğullarının sürgüne gönderilme kararı alınmasıyla kavuşabildi. Ailenin sayısı arttığı için Villa manolya’ya taşındı.

Hılafetin ilga edilmesinden sonra Mısır’ın bir hılafet kongresi toplayacağını haber alan Sultan vahıdüddin, Mısır reisü’l-ulemasına bir mektup gönderek hala halife olduğunu, şeriatı savunabileceği bir yer bulabilmek için İstanbul’u terk ettiğini bildirdi.

Sultan Vahıdüddin Han, 16 Mayıs 1926’da İtalya’nın San Remo şehrinde vefat etti. Cenazesi Suriye’ye getirildi ve Şam da Süleymaniye Camii bahçesine defnedildi.

Sultan Vahıdüddin Han büyük bir vatanperverdi. Yurt dışına giderken şahsi parasını dahi almadan ve bilinmeyen bir hayata doğru gitmiştir. Nitekim bunun neticesi olarakda yurd dışında çok sıkıntılar ve yoksulluklar çekmiştir.

Cenazesi Şam’a nakledilmek üzere hazırlanmış isede, 120 bin lira borcu olduğu için İtalyan alacaklılar tarafından tabutuna varıncaya kadar haciz koydurulmuş, bu yüzden cenaze günlerce evinde bekletilmiştir. Ve nihayet kızı Sabiha Sultan para temin ederek haczi kaldırmış ve cenazeyi Şam’a getirmişlerdi. Kabrinin üzerinde kitabeside mevcutur.

Devlet-i Aliye-i Osmaniye , böylece altıyüz yılı aşkın bir ömür sürdükten sonra İslam medeniyetinin her her bakımdan şaheseri olarak tarihdeki yerini aldı.

Bu muazzam devletin tarih sahnesinden çekilmesiyle onun idare ettiği topraklar üzerinde küçüklü büyüklü olmak üzere 24’ten  fazla devlet doğdu. “Daha fazla hürriyet”, “daha adil idare” diye ayaklanarak devlet kuran milletler, aradan bir asır geçmesine rağmen hala aradıkları huzuru bulamadılar. Osmanlı Devletinin asırlarca adaletle idare ettiği, fakat sonunda hiçde hak etmediği bir şekilde el çektirildiği bu toprakların her bir parçasında hala kan ve göz yaşı akmaya devam etmektedir.(Çamlıca y.Muhtasar o.t.s.474)

Suriye’ye seyahat esnasında, arkadaşlarımla beraber ziyaret nasip oldu. Vazifeli türbedarın bize anlattığını sizlerle paylaşmak isterim şöyle ki:

Dedi ki türbedar” eben anceddin biz bu külliyede (Tekiyye-i Süleymaniyye) vazife yapmaktayız. Ben 0nyedi seneden beri burada vazifeliyim. On yedi senedirSulanımın kabrinin üzerinden bir böceğin geçtiğini görmedim” demiştir.

Yine Orada vazifeli yaşlı bir imam vardı o da”Ben ne zaman başım sıkışsa sultanımın yanına varırım ziyaret ederim ve sıkıntılarım gider” dedi.  (Devam edecek)

Yazarın Diğer Yazıları