Mustafa Özyurt

Sultan Melikşah

Mustafa Özyurt

Büyük Selçuklu Devleti hükümdarı. Babası Sultan Alparslan’dır. 1055’de doğdu. Büyük Selçuklu Devleti’nin topraklarını en geniş hale getirdiği için kendisine, “Ebu’l-Feth” (fetihlerin babası veya pek çok fetih yapan) lakabıyla anıldı. Sahip olduğu bazı üstün hususiyetleri sebebiyle, özel bir eğitim ve öğretim gösterilerek yetiştirildi. 1064-1065 Gürcistan seferinde bulundu. Böylece küçük yaştan itibaren devlet idaresi ve orduyu sevk etme hususunda tecrübe kazandı.
Kendisinden büyük erkek kardeşleri olmasına rağmen cesareti, idarecilik vasfı gibi meziyetleri, Sultan Alparslan tarafından veliahd seçilmesinde rol oynadı. Hanedanın kurucusu olan Selçuk Bey’in mezarını ziyaretten dönüşte, Horasan yakınındaki, Radyan’da veliahd ilan edildi. Melikşah’ın veliahdlığı Halife Kaim bi Emrillah’ın tasdikiyle tamamen resmiyet kazandı. Veliahdlığı sırasında devletin çeşitli cephelerinde vazife yapan Melikşah, Maveraünnehr seferinde şehit olan Sultan Alparslan’ın yerine devletin ileri gelenleri tarafından on sekiz yaşında sultan ilan edildi. Melikşah, babasının veziri olan kıymetli devlet adamı Nizamü’l-Mülk’ü vazifesinde bıraktı.
Devlet içerisinde asayişi teminde, devlet adamlarının bağlılıklarında gösterdikleri üstünlüklerden dolayı, Halife tarafından Muizzeddin ve Celalüddevle lakaplarının layık görülmesinin yanı sıra, o zamana kadar hiçbir hükümdara verilmeyen ve “hilafet makam ve hâkimiyetin ortağı” manasına gelen “Kasım Emiru’l-mümi’nin” lakabı da verildi.
Malazgirt Zaferi’nden sonra Batıya yönelen Selçuklular, buraların fethi için Kutalmışoğulları, Mansur Süleyman Şah, Alp-İliğ, Tutak gibi kıymetli komutanları vazifelendirmişlerdi. Ayrıca Artuk Bey ve Tutak Bey gibi Türkmen reislerinin harekâtı da Melikşah tarafından desteklendi.

Selçuklular Anadolu’ya doğru harekete geçtikleri sırada, tam bir keşmekeş içinde bulunan bu ülkenin vaziyeti, fetihleri kolaylaştırdı. Baskı altında bulunan Hıristiyan halk, merkezle irtibatı kesen Bizans derebeylerinin baskısıyla her yönden eziliyorlardı. Ayrıca paralı askerlerden meydana gelen Frank birliklerinin halka yapmadığı zulüm kalmamıştı. Bizans sarayında dönen entrikalar ve kendini kuvvetli hisseden her komutanın imparatorluğunu ilan etmeye kalkışması, Anadolu’yu dağınık bir hale getirmişti. Bu durum, Anadolu’nun fethine memur olan Selçuklu komutanlarının işini oldukça kolaylaştırmıştı.

Selçuklu akıncılarının Anadolu’yu fetih hareketi, İstanbul boğazına, güney batıda ise Milet’e kadar uzandı. Neticede Anadolu’da hareket halinde Bizans askeri gücü kalmadı. İznik ele geçirilerek, Boğaziçi kontrol altına alındı.

Bu fetih, Batıda büyük bir heyecan doğurdu. Hatta Avrupalılar Çin’e elçilik heyeti göndererek, Selçukluların Doğudan tazyik edilmesini bile istediler. Ancak bu müracaatları neticesiz kaldı. 4 Mayıs’ta Diyarbakır fethedildi. Musul, Aksungur ve diğer şehirlere harpsiz girdiler. Bölgede bulunan bozuk itikadlı, Karmatiler’in nüfusuna son verildi.
Sultan Alparslan zamanından beri Suriye ve daha güneylere doğru seferlerine devam eden meşhur Selçuklu kumandanlarından Atsız, Melikşah zamanında da seferlerine devam etti. Şam şehrini 1076’da Selçuklu Devletine kattı. Dimişk (Şam) camilerinde okunmakta olan Şiî-Fatımî ezanının okunmasını yasaklayarak, Cuma hutbesini Halife El-Muktedî (1075-1094) ve sultan Melikşah adına okuttu. Bozuk itikadlı Fatımî ve Şiî Devletinin ortadan kaldırılması için Mısır’a sefer açıldı. Doğuda yaptığı seferlerle de maveraünnehr bölgesini Selçuklu topraklarına kattı. Semerkand Han’ı Ahmed Bin Hizr’in halka zulmetmesi ve devrin âlimlerinin bu durumu düzeltmesini istemeleri üzerine çıktığı sefer neticesinde Buharâ, Semerkand, Kaşgar gibi mühim şehirleri ele geçirdi.
Anadolu’dan Asya içlerine kadar genişleyen Selçuklu Devletinin esas gayelerinden birisi de Mekke-i Mükerreme ve Medine-i münevvere şehirlerini alıp burada hutbenin hilafet makamı adına okunması ve bir Şiî Devleti olan Fatimîlerin yıkılmasıydı. Hicaz bölgesinin alınması ve hutbenin Halife adına okunması, halledilmesi mühim meselelerden biriydi. Meselenin halli için, Emirlerinden Tutuş, Aksungur Bozan ve Gevherayin’in kumandasında yola çıkan ve Törsek, Çubuk Yarunkuş gibi emirlerin de içinde bulunduğu muazzam kuvvetler, Hicazdan başka Yemen ve Aden’in de Selçuklu Devletine katılmasını sağladılar.
Sultan Melikşah’ın üzerinde ciddiyetle durduğu meselelerden biriside hasan Sabbah’ın Batınî faaliyetleriydi. Hasan Sabbah, Sultan Alparslan’ın hâcibliğine kadar yükselmiş fakat onun ölümünden sonra Nizamü’l-Mülk’le arasının açılması üzerine Mısır’a kaçmıştı. Burada sapık İsmailiye fırkasının yolunu tuttu. Rey’e döndükten sonra kandırdığı cahilleri etrafına toplayarak eşkıyalığa başladı. Sonradan Doğu İsmailiye Devleti olarak anılacak devletin temellerini attı. İlk olarak Taberistan’da sapık propagandasına başladı. Sünni’lik aleyhindeki çalışmaları, bilhassa Nizamü’l-mülk tarafından dikkatle takip ediliyordu. Taraftarlarıyla, Alamut kalesini ele geçirmesi ciddi tedbirler alınmasına yol açtı. Üzerine Emir Yoruntaş gönderildi. Ve yolu getirilmesi istendi. Ancak Yoruntaş’ın ani olarak vefâtı Batınî propagandasının artmasına yol açtı. İkinci bir harekâtın başladığı sırada Sultan Melik Şah’ın vefatı (1092), seferi yarıda bıraktı. Melikşah, en verimli olabileceği bir yaşta, otuz sekiz yaşında vefat etti. Yirmi sekiz senelik saltanatı esnasında devleti Kaşkar’dan Batı Anadolu’ya, Kafkasya’dan Yemen’e kadar genişletti. Bağdat’ta vefat eden Sultan’ın naaşı Isfahan’a nakledilerek kendisi için yaptırdığı Medresedeki türbesine defnedildi. Orta boylu, geniş omuzlu ve güzel yüzlüydü. Büyük bir devletin hükümdarı olmasına rağmen yumuşak tabiatlı bir zat idi. Sarayında daima devrin âlimleriyle sohbet ederek onların kıymetli fikirlerini alırdı. Her cins silahı mükemmel kullanır ve iyi ata binerdi. (devamı edecek)

Yazarın Diğer Yazıları