
Süleyman Aleyhisselam
Mustafa Özyurt
Fahrikainatımızın ümmeti olmayı bahşetmişse bir kuluna Hz. Allah, o kul, kulluğun şükrünü nasıl yerine getireceğini her gün hesaplamalı. Zira diğer peygamberler hakkında verilen malumatlar mümine bir mesaj vermektedir. Hz. Cabrailin, Süleyman as.a Cennetten getirdiği yüzüğün kaşında:”Lailahe illallahü vahdahü laşerikelehü Muhammedün abdühü ve Rasülühü" kelime-i tayyibesi yazılı idi. Bu bile bizlere çok şey anlatmıyor mu? O, Süleyman peygamber saltanat ile peygamberliği nasıl yürüttü!..
Hz. Süleyman, miskinlerle yemek yer”Miskin, miskinlerle beraber olur” derdi.
MÜHÜR KİMDE İSE SÜLEYMAN ODUR
Süleyman Peygamber, Beyti Makdis-i yaptırırken bazı şeytan ruhlu kişilerin, hile ile yaptığı ihtilal yüzünden bir müddet nüfuzunu kaybetmiş. Bu arada Hz. Süleyman’ın mührünü eline geçiren sahtekârın yani ihtilalcinin sahtekârlığı kırk gün sürmüştü. Sonunda, mührün maddi ve manevi heybetine tahammül edemeyerek onu atıp kaçmıştı. Tahtını ve mührünü kaybeden Süleyman as. Önce mührüne sonra tahtına tekrar kavuşarak, bu fitne ve ihtilal hadisesini halka da açıklamıştır. Günümüze kadar söylenen “Mühür kimde ise Süleyman odur” darbı meseli buradan gelmektedir.
HZ. SÜLEYMAN VE BELKIS
Belkıs’ın tahtını bir rivayete göre, cinlilerden bir İfrit getirdiği söylenmektedir. Diğer bir rivayette de, ilim erbabından bir zat olan Asaf bin Berhiya getirmiştir diye geçmektedir. Bu zatın Hz. Süleyman’ın keramet sahibi, vezir-i Asaf bin Berhiya olduğu bildirilmiştir. Bu zat, ismi azamı da bilirdi. Ayrıca, Süleyman as. ın mührünün tasarrufunun tamamıyla vezirinde de bulunduğuna bir işarettir.
Bu tasarrufun aynının, ahir zamanda gelecek Mehdi as.’da ve vezirinde de bulunacağı, muteber kaynaklarda işaret edilmiştir.
BESMELE: Besmele-i şerifi de ilk defa yazan Süleyman aleyhisselamdır. Belkısa gönderdiği name de böyle yapmıştır. Sabun ve değirmeni de o icat etmiştir.
HZ. ZÜLKARNEYN LAKABI VE TÜRKLERİN TEKLİFİ
Esas adı Abdullah’tır. Onun “Zülkarneyn “ lakabı ile şöhret bulması, dünyanın batıdan doğuya, iki tarafında gezip emri altına almasına dayanır.
Türkler Yecüc ve Mecuc’ün şerrinden korunmak için, önce ona bunların kötü ve korkunç varlıklar olduklarını anlattılar. Ve “onlarla bizim aramızda bir set yapsan da bizde yardım etsek, sana hem de ücretini versek” diye rica ettiler.
Hz. Zülkarneyn ise:
“ Ey Türkler; Rabbimin bana ihsan ettiği mal ve iktidar çok büyük ve hayırlıdır. Benim bir ücrete ihtiyacım yoktur. Benim ücretim Allah Teâlâ’ya aittir. Siz sadece icap eden güç ve kuvvetinizle bana yardımcı olun. İnşaat için lazım olan malzemeleri getirin. Bende, sizinle onlar arasına sağlam bir set yapayım” dedi. Ve yaptı. Ama bu Sed’tin hangi sed olduğu bilinmiyor. Aynı tarih kitabını 260. Sahifesin de “Belki bu sed’in Çin seddi değil, Din Seddi olabilir “ yazılıdır. Ye’cüc ve me’cüc ise günahkâr kavm demektir.
Türkler Hz. Zülkarneynin yaptığı iman teklifini memnuniyetle kabul ettiler. Ona izzet ve ikramda bulundular.
HAZRETİ MERYEM VE İSA’’MESİH”
Meryem kelimesinin manası, “Rabbisine hizmet ve ibadet edici “ demektir.
İncil- Hayırlı sözler manasınadır. Hz. İsa Nasara kasabasında doğmuştur. Onun için Hz. İsa’nın dinine mensup olanlara-Nasara- denilmiştir. Hastaları mübarek eliyle mesh edip iyileştirdiğinden kinaye olarak “Mesih “ lakabını almıştır.
Hz. İsa’nın havarileri: Bunlar Allah Resulünün, ashabı, has adamları olduklarından ve ayrıca beyaz elbise giydiklerinden havari, havariyyun lakabını almışlardır.
Hıristiyanlıkta vaftiz: Hz. İsa’ya Peygamberlik geldiği zaman onu ilk defa, Ürdün’deki Mukaddes Şeria nehrinde Hz. Yahya gasil etmiş. Hıristiyanların ifadesiyle vaftiz etmiştir. Bu sebeple Hıristiyanlar kendisini “ Vaftizci Yahya “ diye yâd ederler.
Hıristiyanlarda Pazar günleri: Hz. İsa, bir gün Cenabı hakka rızk için el bağlayıp boynunu kalbine doğru bükerek, münacat da bulundu. Cenabı Hak da iki bulut arasından kırmızı bir sofra indiriverdi. Bu sofranın inişi-Pazar- gününe rastladığı için, Hıristiyanlar, bu günü bayram kabul ederek, ona hürmeti adet haline getirmişlerdir.
Katolik ve Ortodoksluk: Roma imparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra, bu devletlerin halkının dini olan Hıristiyanlıkta ikiye ayrıldı. Roma’daki Metropoliti, yani başpapazı ruhani reis kabul edenler Papa unvanıyla ona tabi oldular. Ve umumi din manasına gelen “Katolik “namını aldılar. Doğu Hıristiyanları ise, İstanbul’daki başpapazı başkan seçerek, Patrik namını verdiler. Ve doğru din manasındaki “ Ortodoks “ manasını aldılar. (Devam edecek)