
Serhat şehrimiz edirne
Mustafa Özyurt
97 sene Osmanlıya Payitaht olmuş güzel bir şehrimizdir. Hem tabii ve hem de tarihi değerleri bakımından çok zengindir. Bu şehre evliyanın büyüklerinden Hasan Sezai hazretleri ayrı bir değer katmaktadır.
İstanbul fethedildikten sonra payitaht İstanbul’a taşınmıştır. Bu ilimiz de en meşhur olan eserlerden ŞÜKRÜ PAŞA KIŞLASI vardır ki, o kışlayı gördüğümüz de kendimizi, acımasız Balkan savaşlarından Bulgar savaşının olduğu devirde bulduk adeta!
Bu kışla cennet mekan ll. Abdulhamid Han tarafından inşa ettirilmiş bir TABYA’ dır. Yani HAMİDİYE TABYALARI diye zikredilmektedir. Buradan kanunların çıkartıldığı ADALET SARAYI’NA geçiyoruz. Bunun yanında bulunan, Balkan savaşlında, Bulgar harbinde hunharca, aç ve susuz bırakılarak şehit edilen, sayıları onbeş-yiğirmi bin bahsedilen BALKAN ŞEHİTLİĞİ’Nİ ziyaret ediyoruz. Bu şehitlik, Tunca ve Arda nehirlerinin ortasına kalmaktadır.
Yine bu şehitliğimizin yakınında bulunan Osmanlı sarayını yani hz. Fatihin doğduğu sarayı ziyaret ettik. Ama maalesef yıkık duvarlardan ibaret bir saray! Sarayın yıkılmasının sebeplerinden biri Bulgar harbinde savaşından zarar görmüş olması, diğer sebebi ise maalesef o günlerin yetkililerinin ihmalidir. Bu millet tarihine sahip çıkması lazım iken maalesef birçoklarımız yok olmasına seyirci kalmaktayız. Tarihine sahip çıkmayan bir millet olmamalıyız.
Osmanlı medeniyet Kültürünün eşsiz eserlerinden BAYEZİD KÜLLİYESİ’NE geliyoruz. Bu külliye tarihin ender rastlanan şaheserlerinden birisidir. Biz necip bir milletin torunları olarak ecdadı, geçmişimizi çok rahat ve iyi anlayabilmemiz için gelin buraları ziyareti ihmal etmeyelim lütfen. Bu külliye de bu gün bize verilen çok mesajlar bulacaksınız. Oradaki vazifelilerden ve broşürlerden altığımız bilgiler muvacehesinde diyebiliriz ki, ecdadımızın insana verdiği değeri, dünyanın hiç bir yerinde Verilmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu külliye DARUŞŞİFA olarak da hizmet vermiştir. Buraya gelen hastalar; ruh hastası, psikolojik yönde rahatsız, bu hastalıklar neticesinde adeta deli divane. Bahis mevzuu olan bu hastalara çeşitli ilaçlarla tedavi uygulandığı gibi, musiki ve su şırıltısı ve benzeri usullerle tedavi uygulanmış. Ve o insanlar sağlığına kavuşturularak topluma kazandırılmıştır. Yeniden hayat bulmuşlardır.
Peki, atalarımız bu tip hastaları tedavi ederken acaba o günün Avrupalısı ne yapmaktaydı?
El-cevap: Acımasızca usuller uygulayarak öldürüyorlar, onlarla uğraşmayı bir zaman kaybı düşünüyorlardı. Bu gün de, menfaatleri uğruna çeşit çeşit metotlarla akıllı akılsız milyonlarca insanın canına, direk ve dolaylı yönden kıymıyorlarmı? Bunları misallerini Afganistan da, Irakta, Filistin de bütün dünya görmedimi? Daha da vahimi! Seyirci kalmadılarmı? Aklımızı kullanalım. Gözümüzü açalım. Bu vatanı hor kullanmayalım. Çünkü vatanımızı çok seviyoruz.
Muhteşem Camiler ile doludur Edirne. Ancak dikkatimi çeken, ecdadın camileri bir sosyal alan olarak inşa etmesi yanı külliyeler medreseler gibi hizmet sahaları olarak yaşatmalarıdır.
ŞİFAHANE TARİHİ:
Külliye, Fatih Sultan Mehmet’in oğlu ve 8. Osmanlı Padişahı Sultan II. Bayezid tarafından yaptırılmıştır. Sultan II. Bayezid’in Akkirman seferine çıkarken 1484 yılında temelini attığı, yapılar topluluğu 4 yıl kadar kısa bir süre içinde bitirilerek hizmete açılmıştır
Yüzyıllar boyunca bu Külliye’de tıp öğrencileri yetiştirilmiş, hastalara şifa dağıtılmış ve fakir fukara doyurulmuştur. Darüşşifa kısmı ise dönemin en önemli sağlık merkezlerinden biridir. Kuruluşunda her türlü hastalara hizmet vermiştir, kuruluş vakfiyesinde hastanenin personeli 2 cerrah ve 2 göz doktorundan da söz edilir.
Kıymetli okurlarım, şifahaneden bahsedince aşağıdaki yemek tarifini de sizlerle paylaşmak istiyorum;
YEMEK TARİFİ
Nezaket tozu ile kabartın. Bir kaşık Ümit, Bir büyük porsiyon yardımlaşma, Çok miktarda ılım ve tutam alçak gönüllülük ile çırpın.
Kuvvetlendirmek içinde bir çorba kaşığı güvene ihtiyacınız olacak.
Bir sadakat kâsesi içinde bir ölçü inanç, iki ölçü aklıselim ve birkaç damla hoşgörüyü azar azar ilave ederek sevgi ile karıştırın. İki kaşık gülücük, bir kaşık sabır ve bir tutam övgü ilave edin. Şevk ile hiç durmadan karıştırın. Ve şükran ile tatlandırın.
Yemeğin adımı?
¬İNSANLIK!!!
Sevgi, kardeşlik, hoşgörü, güven, güler yüz, sabır ve iman! Sorarım size, bu yemeğe doyulurmu? Yani insanın aradığı huzur burada değil mi?
Ne mutlu insanlık yemeğini tarif üzere yapıp cemiyete ikram edebilenlere.. (Devam edecek)